UKRAYNA KRİZİNİN BÖLGEYE YANSIMALARI VE TÜRKİYE’NİN TUTUMU
Yorum No : 2014 / 79
14.10.2014
13 dk okuma

Hande APAKAN
Uzman, AVİM

 

15.10.2014

 

2004 yılında gerçekleşen Turuncu Devrim’i takip eden süreçte siyasi çalkantılar içine giren Ukrayna’da bir yılı aşan süre önce Kiev’de baş gösteren Meydan hareketi, 100 kişiyi aşkın kişinin ölmesi ve yönetimin değişmesi neticesine gelmiştir. Rusya yanlısı ve sağ eğilimli olarak bilinen Yanukoviç’in AB ile yıllar boyu yürüttüğü müzakerelere rağmen Ortaklık Anlaşması’nı imzalamayı reddeden tavrı ve siyasi gelişmeler ülkeyi terk etmesine yol açmıştır.  O tarihten bu yana, Kiev’de geçiş döneminin sancıları kendisini yoğun bir şekilde göstermiş, “Meydan” ve “Meydan-karşıtı” grupların siyasi rekabeti ülkenin gündemini meşgul etmiştir.


Rusya’nın Kırım ve Doğu Ukrayna’daki müdahaleci adımlarıyla tırmanan kriz 16 Mart 2014’te Kırım’da yapılan referandum ve akabininde Rusya’nın Kırım’ı fiilen ilhak etmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Kriz, son aylarda, Donetsk ve Luhansk bölgelerinde bir silahlı çatışmaya dönüşmüştür. Bunun neticesinde, Nisan ayından bu yana Ukrayna’daki çatışmalarda en az 3 bin kişi ölmüş, bir milyondan fazla kişi de evlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Özetle, siyasi kriz, bir askeri ve insani krize yol açmıştır.


17 Nisan 2014’te ABD, AB, Rusya ve Ukrayna arasında kabul edilen Cenevre Deklarasyonu, 25 Mayıs’ta seçimlerle işbaşına gelen Cumhurbaşkanı Poroşenko’nun önermiş olduğu 15 maddelik barış ve normalizasyon planı, 2 Temmuz’da Berin’de Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna’nın imzaladığı Berlin Deklarasyonu ve Minsk’te gerçekleşen Ukrayna-Rusya-AGİT üçlü temas grubu istişareleri Ukrayna krizinin iç ve dış boyutlarını ve çözüm çerçevelerini ortaya koymaktadır. Cumhurbaşkanı Poroşenko’nun önerdiği barış planı, ülke için demokratik ve çoğulcu bir topluma geçişin unsurlarını içermekte; yeni bir anayasa, belirli bölgelerin adem-i merkeziyeti ve ulusal uzlaşının sağlanması gibi önemli adımların atılmasını öngörmektedir. Ülkenin normalizasyonu açısından ateşkesin sağlanması, diyaloğun geliştirilmesi önem taşımaktadır. Bu ortamda, Ekim ayında gerçekleşmesi beklenen parlamento seçimleri de önem taşıyacaktır.


Görüleceği üzere, Ukrayna sorununun çözümünde, ülkede sağlanacak demokratik ve çoğulcu dönüşümler kadar Rusya-Ukrayna ilişkilerinin de seyri kritik bir nitelik taşımaktadır. Özellikle, iki taraf arasındaki olumsuz söylemler, Rus tümenlerinin hududa yönelmesi gibi askeri baskılar bu ilişkileri olumsuz etkileyen unsurlardır.

 

Ukrayna-Rusya İlişkileri ve Krizin Bölgeye Yansımaları


Ukrayna, tarihi, coğrafi ve kültürel boyutlarıyla Rusya ile yakın, hatta iç içe bir geçmişe sahiptir. Rus kültürünün temellerinin Kiev’e ve Ukrayna’ya uzandığına dair köklü düşünceler vardır. Ancak, Ukraynalıların büyük bir çoğunluğunun da bu ortak kültürel özellikleri kabul etmekle birlikte, farklı bir yapıya ve dünya görüşüne sahip oldukları görülmektedir. Eski Sovyet topraklarını doğal sınırları olarak görüp kendi etrafında bir meşru müdafaa alanı yaratmak isteyen Rus Cumhurbaşkanı Putin’in Ukrayna’nın bağımsızlığını içine sindiremediğini söylemek mümkündür.


Öte yandan, Ukrayna krizi, 19.yüzyıl diplomasisini ve Soğuk Savaş’ı anımsatan gelişmeleri yeniden gündeme getirmektedir. Rusya ile Avrupa ve ABD arasında bir güç projeksiyonunu yaşatmaktadır. Bu bağlamda, Ağustos 2008’de Rusya’nın Gürcistan’a girmesi, neticede Abhazya’nın ve Güney Osetya’nın Gürcistan’dan ayrılması, son olarak Mart ayında Rusya’nın Ukrayna topraklarına dahil olan Kırım’ı ilhak etmesi ve son 4-5 aydır da Ukrayna’nın doğu bölgelerinde ayrılıkçılara destek veren müdahaleci tutumu, sadece Ukrayna’da değil, Karadeniz havzasında da ciddi rahatsızlıklar ve tedirginlikler yaratmıştır. Putin’in 2013 yılında kabul ettiği yeni dış politika konsepti Rusya dışında yaşayan Rusları dış politikanın öncelikli bir konusu haline getirmiştir. Rusya, bu konseptle, Rusya dışında yaşayan Rus azınlıkları koruma sorumluluğunu üstlenmiş, bir anlamda bu ülkelere müdahale zeminini hazırlamıştır. Ayrıca, Rusya’nın önderliğinde ortaya çıkan Avrasya Ekonomik Birliği, eski Sovyet coğrafyası üzerinde ekonomik ve dolaylı olarak siyaseten Rusya’nın üstünlüğünü ve etkinliğini yeniden canlandırmaya yönelik bir teşebbüs olarak ortaya çıkmaktadır. Ukrayna krizinde de görüldüğü üzere, Rusya, AB’yi dengelemeye çalışmakta ve Avrupa’nın bazı toplumsal ve kültürel değerlerini sarsma niyeti içindedir. Rusya’nın bu yaklaşımı, bu bölgelerde çözüm yollarını kapatmaktadır.


Kırım’ın ilhakı, Rusya’nın yakın coğrafyasındaki Baltık ülkelerinin de güvenliğine bir tehdit olarak algılanmaktadır. Bu çerçevede, Estonya, Letonya ve Litvanya gibi ülkeler NATO’dan daha güçlü güvenlik politikaları talep etmişlerdir. Ancak 1997 NATO-Rusya Kurucu Senedi’nin buna ne derece imkan vereceği açık değildir.

 

Türk-Rus ilişkileri ve Türkiye’nin Ukrayna Krizindeki Tutumu


Türkiye ve Rusya geniş bir coğrafya üzerinden yoğun bir komşuluk ilişkisini paylaşmaktadır. Bu coğrafya, bir taraftan Karadeniz’den Orta Asya’ya, diğer taraftan Körfez’den Akdeniz’e kadar uzanan alanlarda iki ülkeyi etkileşim halinde tutmaktadır. İlişkilerin tarihsel boyutuna bakıldığında, her iki ülkenin bu bölgelerin geleceğini şekillendirme imkanına sahip oldukları görülmektedir.


500 yılı aşkın ikili ilişkiler, karşı karşıya düzinelerce savaşa sahne olmuştur. İki ülke arasında, bu anlamda tarihsel bir karşıtlık olduğundan da söz edilebilir. Çoğu zaman Rusya jeopolitiğiyle Anadolu’nun jeopolitik etki alanı karşı karşıya gelmiştir.


Öte yandan, Türk-Rus ilişkilerinde dostluk ve işbirliğinin yaşandığı dönemlerin de bulunduğuna işaret etmek gerekir. Kurtuluş Savaşı sırasında, 1920’lerde, milli mücadele sırasında Rusya’nın Anadolu’ya sağladığı siyasi ve ekonomik destek bunlardan birini teşkil etmektedir. Diğer bir tanesi de, 1970’lerde iki ülke arasında sağlanan siyasi diyalog ve çok yönlü ekonomik işbirliğidir.


Özetle, Türkiye ve Rusya son 25 yıl zarfında ilişkilerini olumlu bir mecraya ve zemine taşımışlardır. 1990’lardan itibaren iki ülke arasındaki siyasi işbirliği giderek yükselen bir eğilim göstermiştir. Ekonomik işbirliği alanında da dengeli bir ortaklık ilişkisi ve tamamlayıcılık ortaya çıkmıştır. Son yıllarda, Rusya, Türkiye’nin 2. büyük ticaret ortağı haline gelmiştir. İki ülke arasındaki yatırım hacmi 10 milyar dolara ulaşmıştır. Bu tablo içinde enerji işbirliği özlü bir yer tutmaktadır. Zira, Rusya, Türkiye’nin en büyük enerji tedarikçisidir. Ayrıca, Türkiye’nin ilk nükleer santralinin yapımcısı Rusya olmuştur.


Türkiye ve Rusya, bölgelerinde barış ve istikrarın kollanması ve ekonomik hayatın güçlendirilmesi konusunda ortak çıkarlara sahiptir. Bu tablonun içinde Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün kurulması, Karadeniz’de askeri işbirliği (BLACKSEAFOR) gibi önemli adımlar da ortaya atılmıştır.


Bununla birlikte, her iki ülkenin ulusal çıkarları, farklı olmanın ötesinde rekabet halindedir. Temel meselelerde ve dünyaya bakışları her zaman örtüşmemektedir. Türkiye ve Rusya arasında, Kafkaslarda Yukarı Karabağ, Balkanlarda Kosova, Orta Doğu’da Suriye, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs konularında temel görüş ayrılıkları olduğu görülmektedir.


Bu görüş ayrılıklarına şimdi Kırım’ın ilhakı eklenmiştir. Ukrayna’da baş gösteren kriz, 16 Mart 2014 tarihinde Kırım’da yapılan sözde referandum, katılımcıların %97 oranında Rusya ile birleşmeden yana oy kullanması ve akabininde Rusya’nın Kırım’ı fiilen ilhak etmesini takip etmiştir. Bunu takip eden süreçte, Kırım Rusya’nın kontrol ve yönetimine girmiştir.


Kırım’daki Tatar Türkleri ve ülkemizdeki geniş Kırım Tatar kökenli nüfusumuz nedeniyle Kırım ülkemiz için büyük bir önem taşımaktadır. Kırım Tatarları, Kırım’da yüzyıllarca yaşamakta olan tarihi bir halktır. Kırım Hanlığı 1783’te Çarlık Rusya’sının işgaline maruz kalmıştır. 1938’de de Stalin döneminde bölgeden sürülmüşlerdir. Kırım Tatarlarının yaşadığı alan, Sovyet Birliği dönemi dahil olmak üzere, bütün bu dönemlerde bir milli özerk bölge olmuştur.


Kırım Tatarları, krizin başlangıcından bu yana, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana tutum alarak referandumu boykot etmiştir. Kırım’ın Rusya’ya bağlanması sürecinde Tatarca Kırım’daki üç resmi dilinden biri olarak sayılmış ve Tatarlara parlamento, hükümet ve yere idarede belli oranda temsil hakkı sağlanması öngörülmüştür.  Ancak, gelişmeler bu yönde değildir. Nitekim Rus makamları, Kırım Tatar Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Rusya’ya girişini yasaklamış ve Kırımoğlu anavatanı Kırım’a sokulmamıştır.


Türkiye bu ilhakı tanımadığı gibi, Ukrayna’nın birliğinden ve bütünlüğünden yana bir tutum almaktadır.  Buna ilaveten, ülkemiz, Kırım Tatar Türklerinin hak ve çıkarlarının güvenceye alınması ve vatanlarında güven içinde yaşamalarını temel alan bir anlayış benimsemiştir. Türkiye, son olarak, Kırım’da yaşayan Tatar toplumunun temsil organı Kırım Tatar Milli Meclisi’ne ve bazı üyelerinin evlerine 16 Eylül’de yapılan baskınları kınamıştır.


Türkiye, Ukrayna’daki krize uluslararası hukuk temelinde, diplomatik yollardan çözüm bulunmasından yana bir tutum izlemektedir. Buna ilaveten, Rusya ile diyalog kanallarının açık tutulmasında yarar görmektedir. Bu bağlamda, son zamanlarda Rusya ile tesis edilen, krizin çözümü için gerekli olan, Ukrayna ve Rusya arasındaki doğrudan diyalog sürecini memnuniyetle karşılamıştır. Türkiye, ayrıca, 16 Eylül 2014 tarihinde Ukrayna ve AB Parlamentoları tarafından imzalanan Ortaklık Anlaşması’nın onaylanmasını ve Ukrayna’nın Avrupa kurumlarıyla giderek derinleşen ilişkilerini olumlu değerlendirmiştir. Türkiye, Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırım kararlarına mevcut şartlarda katılmama yönünde bir tutum benimsemiştir. Bunlara ilaveten, Türkiye, uluslararası örgütlerin Ukrayna krizinin çözümü konusundaki çalışmalarına da etkin katılım sağlamaktadır. Türkiye,  BM, AGİT, Avrupa Konseyi ve NATO bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif katkı sağlamıştır.  


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten