GERİLEYEN AMERİKA: TEMSİLCİLER MECLİSİNİN YÜZ KARASI VE İTİBAR KAYBI
Yorum No : 2019 / 78
04.12.2019
9 dk okuma

29 Ekim 2019 tarihinde, ABD Temsilciler Meclisi 405 ‘evet’ ile 11 ‘hayır’ oyu ile “H.Res.296 - Affirming the United States record on the Armenian Genocide” başlıklı bir tasarıyı onaylamıştır.[1] Bu tasarı, ABD’nin “Ermeni Soykırımını” resmi olarak tanıması gerektiğini, “Ermeni Soykırımı veya başka herhangi bir soykırımı” inkâr etme girişimlerinin hepsini reddetmeyi ve “Ermeni Soykırımı” ve bunun “günümüzdeki insanlığa karşı suçlar” ile ilişkisine dair farkındalık yaratmak yönünde harekete geçmeyi karara bağlamıştır. Sonuçta, ABD Temsilciler Meclisi’nin tasarısı, ABD’de yıllar boyunca değil, on yıllar boyunca neredeyse tüm çabalarını bir tasarının onaylanması için harcayan Ermeni lobileri için büyük bir zafer görüntüsü almıştır. Dolayısıyla, neredeyse oy birliği ile onaylanan “soykırım tasarısı”nın bu çevreler için bir kutlama gerekçesi olması gerekirdi. Ancak, pek de böyle olmamıştır.

29 Ekim 2019 tarihi üzerinden neredeyse bir ay geçti. Bu sürede, Ermeni anlatısının destekçilerinin bu tasarıya ne tür tepkiler gösterdiklerini görmek amacıyla yazılı ve elektronik ve sosyal medyaları takip etmekteyiz. Gözlemlediğimiz şey, ABD, Ermenistan ve başka ülkelerde görece bir sessizliğin olduğudur. Bu durum, Avrupa’daki bazı parlamentoların “Ermeni Soykırımı” hakkında yasalar geçirdikleri, “heyecan dolu” 2015-2016 yıllarındaki coşkulu havadan oldukça farklıdır. Durum neden böyledir? Yanıt on yıllardır ulaşmak için gayret gösterilen “29 Ekim 2019 zaferinin” bir zafer olmadığı veya bir pirus zaferi olduğudur.

Birçok insan için yasaların, hükümlerin ve diğer resmi belgelerin içeriklerini okumak zevkli bir faaliyet değildir. Ayrıca bir insan ABD Temsilciler Meclisi’nin Ermeni Soykırımı üzerine bir yasa onayladığına dair bilgilendirilmek varken neden böylesi sıkıcı bir faaliyet için vakit harcasın? Bizim bilmemiz gereken temel nokta bir yasanın onaylandığı değil midir? Pek sayılmaz. “Şeytan ayrıntılarda gizlidir” denilmektedir ve o “şeytanı” Ermeni lobicileri gizlemeye çalışmaktadırlar.

Temsilciler Meclisi Kararı’nın Girişi şöyle başlamaktadır:

Amerika Birleşik Devletleri; Ermeni Soykırımını, yani 1915’ten 1923’e kadar 1,5 milyon Ermeni’nin Osmanlı İmparatorluğu tarafından öldürülmesini tanıma ve kınama ile Ermenilere, Rumlara, Asurilere, Keldanilere, Süryanilere, Aramilere, Maronitlere ve diğer Hıristiyanlara karşı soykırım kampanyasından kurtulanlara destek sağlama konusunda gurur verici bir tarihe sahiptir.

Gerçekle örtüşmeyen “1,5 milyon” numara oyununu ve sürekli genişleyen “1915-1923” tarihlerini atlayıp bu açıklamanın ikinci kısmına odaklanalım. Burada Meclis “Ermeni Soykırımını” daha geniş bir çerçevede, “Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hıristiyanların soykırımı” kapsamında tanımlamaktadır. “Müslüman Osmanlılar tarafından gerçekleştirilen Hıristiyan soykırımı” DAEŞ/IŞİD ve Orta Doğu’daki benzer Cihatçı teröristlerin eylemleri karşısında dehşete düşmüş muhafazakâr Hıristiyanların desteğini kazanmak amacıyla, son birkaç yıl içinde soykırım tezinin savunucuları tarafından ortaya atılan nispeten yeni bir iddiadır. Benzer şekilde, Türkiye’ye karşı “kutsal savaşta” radikal Rumlardan ve diğerlerinden bir silah arkadaşı kazanma girişimidir. Böylesine kapsamlı bir “Hıristiyanların soykırımının” siyasi güdü ile ortaya atılmış sözde akademik bir iddia olduğu ciddi bilim insanlarının neredeyse tamamı için açıktır. Üstelik muğlak bir ifade olan ve bu diğer Hıristiyanların kim olduklarını belirtmeyen “diğer Hıristiyanlar” ifadesi Meclis temsilcilerinin plansız ve özensiz yaklaşımını yansıtmaktadır. Ermeni lobicileri için üzücü olarak, bu durum onların on yıllarca adanmış bir biçimde gerçekleştirmiş oldukları çabaların bir sonucudur. Meclis “Ermeni Soykırımını” siyasi güdüler ile uydurulmuş olan “Rumlara, Asurilere, Keldanilere, Süryanilere, Aramilere, Maronitlere ve diğer Hıristiyanlara” karşı gerçekleştirilmiş “soykırım” ile eşit bir şekilde aynı kefeye koymaktadır. O kadar çaba, o kadar para heba olmuştur.

Kararın girişinde Meclis “1913’ten 1916’e kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda hizmet etmiş Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyükelçisi Sayın Henry Morgenthau” nun raporlarına “Ermeni Soykırımı”nın doğruluğuna dair kanıtlar arasında yer alacak şekilde atıfta bulunmuştur. Meclis’teki Temsilciler ile Ermeni lobicileri için üzüntü verici olan şey, bu iddianın uzun bir zaman önce ve özellikle 1990 yılında Heath W. Lowry’nin “The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story” [TR: Büyükelçi Morgenthau’nun Hikâyesinin Ardındaki Hikâye] çalışmasının yayınlanmasıyla çürütülmüş olmasıdır.

Kararın girişindeki bir diğer referans Raphael Lemkin’e verilmiştir. Lemkin “1944 yılında ‘soykırım’ terimini türetmiştir ve Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi Ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin ilk ileri süren kişidir ve Ermeni meselesini 20inci yüzyılda soykırımın tanımlayıcı örneği olarak yürürlüğe sokmuştur.”  “Ermeni Soykırımı”nın doğruluğunu kanıtlamak adına Lemkin’e atıfta bulunmak da nispeten yeni bir alışkanlıktır. Bu yeni alışkanlığın altında yatan sebep 1948 Soykırım Sözleşmesi’ndeki soykırım suçunun geçerli tanımına sadık kalındığında 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlamanın imkânsızlığıdır. Ancak, Lemkin’e atıfta bulunmak bazı  sorunlar doğurmaktadır. İlk olarak, Lemkin tarafından önerilen soykırım suçu tanımı ile BM tarafından aynı suçun 1948 Soykırım Sözleşmesi’nde nihayetinde onaylanan tanımı oldukça farklıdır. Dolayısıyla, Lemkin’in tanımı sadece bir taslak olarak görülebilir, nihai bir tanım olarak değil. Lobiciler ile Meclis Temsilcileri için daha da sorunlu olan bir durum ise Lemkin’in yanınlanmamış bir kitabı olan “Introduction to the Study of Genocide” 2012 yılında Steven Leonard Jacobs tarafından “Lemkin on Genocide” başlığı altında araştırmacılara erişilir kılınması ile ilgilidir. Söz konusu kitap tarihte soykırımın altmış iki vakasından söz etmektedir, bunlardan kırk biri yeniçağ’da gerçekleşmiştir. Çağdaş soykırımlar listesindeki dokuzuncu soykırım “Yunanlıların Türklere karşı gerçekleştirmiş oldukları soykırım”dır. Lemkin ayrıca “Amerikalı Kızılderililere karşı gerçekleştirilmiş olan soykırım”ı da eklemiştir. Bu çalışmasında “Amerikalı Kızılderililere karşı gerçekleştirilmiş olan soykırım”ın doksan sekiz sayfa uzunluğundaki değerlendirmesini sunmaktadır. Bu bakımdan, eğer tarihteki hangi olayların soykırım olduklarına karar vermek için Lemkin’in çalışmalarını bir referans noktası olarak kullanmamız gerekiyorsa, “Amerikalı Kızılderililere karşı gerçekleştirilmiş olan soykırım” ile birlikte Yunanlılar tarafından gerçekleştirilmiş “Türk Soykırımı”nı da tanımamız gerekmektedir. Ermeni lobicileri, Yunanlı “dava arkadaşları” veya Meclis Temsilcileri böylesi bir adımı hoş karşılarlar mı? Pek sayılmaz.

Dördüncü olarak, kararların girişi Adolf Hitler’in Yahudi soykırımı için zemini hazırladığı “[b]ugün Ermenilerin imhasından kim söz etmektedir?” sözde ifadesine alıntı yapmaktadır. Bazen bu ve benzer iddialar hakkında yorum yapmak önceden yaşanmışlık duygusu vermektedir. Ancak daha önce birçok defa tekrarlanmış olanı burada yeniden tekrarlamaktan başka bir yol yoktur. Hitler’in “Ermenilerin unutulmuş imhası” üzerine sözleri Nürnberg mahkemeleri sırasında soruşturulmuştur ve yargıçlar bu ifadenin doğruluğunun teyit edilemediği hükmüne varmışlardır. Yargıçlar bu doğrultuda öne sürülen bu sözlerin davalar sırasında kanıt olarak kullanılmasını reddetmiştir. Bu suçlamaya dair söylenilmesi gereken başka söz var mıdır?

Son olarak, Tennessee eyaleti Demokratik Parti temsilcisi Steve Cohen’in soykırım kararının geçirilmesinden birkaç gün sonra “Ermeni kararına her zaman muhalefet etmişimdir ve bu hafta onun lehinde oy verdim. Ona oy verdim çünkü Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’ne saygı duymadığı görülmektedir.”[2] demesi Ermeni lobiciler için hayal kırıklığı sebebidir. Bu durum Meclis’teki Temsilcilerin soykırım kararını oylamadaki güdülerinin bariz bir teyididir. Ermeni lobileri için “davalarının” Amerikalı meclis üyeleri için sadece iki ülke arasındaki ilişkiler gerildiğinde Türkiye’yi cezalandırmak amaçlı bir siyasi araç olduğu ne kadar içler acısı bir durumdur.

 


[1] Bu yazının “America on the Wane: The House of Representatives Disgraces Itself and Loses Credibility” başlıklı orijinali 26.11.2019 tarihinde AVİM internet sitesinde yayınlanmıştır. Bu yazıya https://avim.org.tr/en/Yorum/AMERICA-ON-THE-WANE-THE-HOUSE-OF-REPRESENTATIVES-DISGRACES-ITSELF-AND-LOSES-CREDIBILITY adresinden ulaşılabilir.

[2] Sutton Dunwoodie, “Democrat says he voted to recognize Armenian genocide because 'Turkey doesn't seem to respect' US,” The Hill, Ekim 31, 2019, erişim tarihi Kasım 26, 2019, https://thehill.com/blogs/blog-briefing-room/468405-democrat-says-he-voted-to-recognize-armenian-genocide-because-turkey-doesnt-respect-us


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



  • Hasan Aksoy - Birinci Dünya savaşı sırasında Osmanlı imparatorluğu tarafından Suriye'ye gönderilen Ermenilerin görüşleri.
    2015 yılında beyrut'a gitme imkanım oldu. Birinci Dünya savaşı sırasında Ermenilerin Müslüman köylerine saldırısı neticesinde çatışmaları ve kargaşayı önlemek amacıyla Osmanlı'nın 1915 te Ermenileri Suriye Lübnan'a gönderdiği bilgisine sahiptim. Bu Bilgi doğrultusunda Türkiye'den giden Lübnan'daki Ermenilerle görüştüm. Önce şunu ifade edeyim. Oradaki ilk izlenimim Türkiye'den giden Ermenilerin torunları dedelerinden aldıkları bilgiler doğrultusunda biz Türkleri çok seviyorlar. Bu sohbetimizde ben dünya kamuoyunda siyaset malzemesi yapılan. Türkler tarafından yapılan sözde Ermeni soykırımı hakkında ne düşündüklerini sordum. Yanıt olarak imanın şöyle yanıt verdiler. Bizim dedelerimiz Fransa İtalya ve Rusya'nın kışkırtmaları nedeniyle Müslüman köylerinde katliam ve yağmalamalar yaptıklarını, Osmanlı imparatorluğun da kaos yarattıklarını ve sonucunda Osmanlı'nın bu karşılıklı çatışmaları, yağmaları ve katliamları durdurmak için atalarını güneye gönderdiğini söyleyerek dedelerinin Lübnan'a yerleştirildiğini söylediler. Bu yolculuk sırasında açlıktan, çetelerin saldırısından ve salgı hastalıklardan dolayı atalarının çok can kaybettiğini söylediler. Ben Lübnan'daki kilisenin de kendileri gibi düşünüp düşünmediğini sordum. Kilisenin kendileri ile tam tersine düşündüğünü söylediler. Kilisenin arkasında ABD ve ABD'deki Ermeni lobisinin olduğunu söylediler. Bu konuda kilisenin halk tarafından desteklenmediğini söylediler. Bize yemek ikramında bulundular. Büyük bir sevgiyle uğurlandılar.
    05.12.2019

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten