Bir süre önce İngiltere’nin Brexit sürecine nasıl geldiğini, bu durumdan İngiliz siyasetçilerin pişmanlık duyduğunu hatta Brexit’in fikir babası olarak kabul edilen UKIP’in (İng. United Kingdom Independence Party – Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi) eski başkanı Nigel Farage’ın Brexit için ikinci bir referandum fikrine yakın durduğunu ifade ettiğinden bahsetmiştik.[1] Brexit’ten çıkmak istememesini üstü kapalı bir şekilde Rusya’nın Avrupa’da estirdiği tehdit rüzgarlarına bağlamaya çalıştığına da değinmiştik. İngiltere Başbakanı Theresa May hala Brexit için ikinci bir referandumdan yana olmadığını ifade ederken, 54. Uluslararası Münih Güvenlik Konferansı’nda İngiltere’nin Avrupa’dan ayrılmayacağını ve Avrupa’nın güvenliğinin korunmasından hiçbir şart altında vazgeçmeyeceğini de açık bir şekilde ifade etmiştir.[2]

Theresa May, sanal savaş tehditlerinin, terörizmin ve organize suçların Avrupa’nın sorunlarından olduğunu ifade ettiği konuşmasında Avrupa Birliği ve İngiltere’nin yakın işbirliğinin devam etmesini ve ortak istihbarat birimlerinin birlikte çalışması gerektiğini ifade etmiştir. May, Brexit’in AB ve İngiltere arasında Brexit’ten kaynaklanan farklılıkların güvenlik konusunda atılacak ortak adımlara engel olmaması gerektiğini söylemiştir.

Theresa May, İngiltere’nin AB için öneminin altını çizmek üzere istatistiklere de başvurmuştur. İngiltere Başbakanı Theresa May, İngiltere’nin NATO’da ikinci en büyük savunma harcaması yapan ülke olduğunu ve AB üyesi ülkeler arasında gayrisafi yurtiçi hasılasının (Gross Domestic Product – GDP) yüzde 2’sini savunmaya harcadığını hatırlatmıştır. Ayrıca May, İngiltere gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 0.7’sinin kalkınma yardımına harcandığını da ifade etmiştir.[3] Hatta, “Beş Göz” olarak da bilinen, 1946 yılında imzalanan Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri Anlaşması’ndan (UKASA, United Kingdom – United States of America Agreement) da bahseden Theresa May, içinde Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda’nın da içinde bulunduğu anlaşmanın AB için istihbarat sağlayabilecek bir oluşum olduğunu söylemiştir.

Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker de güvenlik meseleleri ile İngiltere’nin AB’den çıkışını karıştırmanın doğru olmadığını savunmaktadır.

İngiltere Başbakanı Theresa May, siyaset ve güvenlik arasında tam bir karşılıklılık ortaya koymaktadır. Bir başka deyişle İngiltere’nin Brexit’le “cezalandırılamayacağını” çünkü Avrupa’nın güvenliğinden sorumlu olduğunu ve güvenlik hususunun hem İngiltere’nin hem de AB’nin güvenliği olduğunu vurgulamıştır. Avrupa’nın İngiltere’ye olan ihtiyacının bu alanda kaçınılmaz olduğunu ifade etmektedir. İngiltere’nin Brexit ile sonuçlanan AB’ye ilişkin sıkıntılarında yalnız olduğunu söylemek de mümkün değildir. Polonya Başbakanı’nın son olarak verdiği bir mülakatta “Avrupa’nın artık gazının kaçmış olduğu” ifadesi de bir hayal kırıklığını, diğer taraftan güvenlik konusuna vurgusu benzer bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Israrla AB dışında bırakılmak istenen Türkiye’nin görüşleri de bu kapsamda farklı bir açıdan AB’nin çifte standartlarını gözler önüne sermektedir.