AVUSTURYA PARLAMENTOSU MİLLETVEKİLLERİNİN AVUSTURYA DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI VE ADALET BAKANLIĞI'NA YÖNELİK SORU ÖNERGESİ VE BU ÖNERGEYE VERİLEN CEVAPLAR (TAM METİNLER)
Yorum No : 2015 / 116
29.09.2015
16 dk okuma

Milletvekili Stefan ve diğer milletvekilleri tarafından Federal Avrupa, Uyum ve Dışişleri Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı'na yönelik soykırım kavramına ilişkin Soru Önergesi (13 Temmuz 2015)[1] 

“Die Presse” isimli günlük gazetede 23.04.2015 tarihinde aşağıdaki makale yayımlanmıştır:

“Ermeni-Açıklaması: Türkiye Viyana İle İlişkilerin ‘Kalıcı Hasar’ Gördüğü Görüşünde”

Ankara’daki Hükümet, Avusturya Ulusal Meclisi’nin bir açıklamasında “soykırım” kelimesinin kullanılması protesto etti.

Avusturya Parlamentosundaki 6 partinin Ermenilere yapılan soykırıma ilişkin bildirisi Viyana ile Ankara arasında ağır bir diplomatik krize neden oldu. Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, ulusal meclisin bildirisinin “infial” yarattığı ve iki ülke arasındaki ilişkilere “kalıcı zararlar” vereceği belirtiliyor. Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz ise Perşembe günü yaptığı açıklamada, Parlamento’nun kararına “saygı duyulması” gerektiğini belirtti. Kurz ayrıca, “artık ileriye bakmak” ve Türkler ile Ermenilerin barışmasına yönelik çalışmak gerektiğini söyledi.

Kurz’un bu açıklaması Ankara’daki duyguları pek sakinleştireceğe benzemiyor. Türk Dışişlerinin açıklamasında devamla, “Avusturya Parlamentosu’nun tarafgir davranışını reddediyoruz” ifadeleri yer alıyor ve bu bildirinin Türkiye ile Avusturya ilişkileri üzerinde kalıcı olumsuz izler bırakacağının açık olduğu kaydediliyor.

Büyükelçi Geri Çağrıldı

Avusturya’daki Türk Büyükelçi Mehmet Hasan Göğüş’ün havalimanına doğru yoldayken “Presse” gazetesini bilgilendirdiği üzere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hükûmeti, Göğüş’ü istişarelerde bulunmak için Çarşamba günü Türkiye’nin başkentine çağırdı. Büyükelçi, bunun Türkiye’nin tepkisinde sadece ilk adım olduğunu söyledi.

Çarşamba günü Avusturya Ulusal Meclisi, yaklaşık 1,5 milyon Ermeni’nin tehcir ve zulümlerin sonucunda hayatını kaybettiği 100 yıl önceki soykırımın kurbanlarını andı. Bu sırada Meclis Başkanı Doris Bures (Sosyal Demokrat Parti SPÖ), meclis partilerinin bir gün önceki bildirisine açıkça işaret etti ve bunun Ermenistan ile Türkiye arasındaki uzlaşıya hizmet etmesi gerektiğini vurguladı. Fakat kalıcı bir uzlaşı için tarihî suçun kabul edilmesinin şart olduğunu ifade etti. Saygı duruşuna ve daha sonra bildirinin tanıtımına Ermeni cemaatinin temsilcileri de katıldı.

“Dürüst Yüzleşme”

Grup Başkanlarının bildirisi Ermenilere yapılan katliamı açıkça soykırım olarak tanımlıyor. Metinde, “Tarihi sorumluluğumuzdan dolayı –Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu ile müttefikti- bu vahim olayları soykırım olarak tanımak ve kınamak bizim görevimizdir. Aynı şekilde, geçmişinin karanlık ve acılarla dolu dönemiyle samimi şekilde yüzleşmek ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere karşı işlenen suçları soykırım olarak tanımak Türkiye’nin görevidir.” ifadelerine yer verildi.

Bu sözlere Avusturya’daki Türk derneklerinden de sert bir eleştiri geldi. Aralarında “Die Presse”nin de bulunduğu birçok günlük gazeteye verilen ilanlarda, açıklamadan dolayı hayal kırıklığı yaşadıklarını ve rencide olduklarını belirttiler. Hem SPÖ Grup Başkanı Andreas Schieder hem de ÖVP (Halk Partisi) Grup Başkanı Reinhold Lopatka, provokasyonun veya rencide etmenin söz konusu olmadığına garanti verdi ama olayları olduğu gibi zikretmek gerektiğini söyledi.

Dışişleri Bakanlığı, Türk Büyükelçisinin Ankara’ya geri çağrılmasına yorum getirmek istemedi ve sadece, “Bir Büyükelçiyi geri çağırıp çağırmamak Türkiye’nin bağımsız kararıdır.” dedi.

Grup Başkanlarının aksine Dışişleri Bakanlığı, Ermenilere yönelik mezalimleri soykırım olarak tanımlamaya karşı çıkıyor ve bir devletler hukuku argümanına sığınıyor. Soykırımın devletler hukuku anlamının henüz 1948’de tanımlandığı, dolayısıyla bu terimin geriye dönük olarak uygulanamayacağı belirtiliyor. Gerçekte ise Federal Hükûmet Türkiye ile zaten gergin olan diplomatik ilişkilere muhtemelen daha fazla yüklenmek istemiyor.

Merkel Açıklama Yapmak Zorunda

Türkiye’nin artık Ermenilerin acısını tanımasına rağmen hükûmet bugün hâlâ soykırımdan söz etmeyi reddediyor. Papa’nın geçen hafta yaptığı bir konuşmada “20. yüzyılın ilk soykırımdan” bahsetmesi Ankara ile Vatikan arasında günlerce süren büyük bir anlaşmazlığa neden olmuştu.

Aynı şekilde soykırımdan söz eden Alman Hükûmeti de Türklerin öfkesini Çarşamba günü hissetti. Alman Hükümet fraksiyonları CDU/CSU ve SPD Cuma günü Federal Meclis’te yapılacak bir anma törenine ilişkin yazıda katliamları ilk kez soykırım olarak niteliyorlar. Şansölye Angela Merkel, kızgın Türk Başbakan Ahmet Davutoğlu’na bizzat görüşünü anlattı. Davutoğlu Pazartesi günü yaptığı bir açıklamada, Türkiye’nin kurbanların geride kalanlarının acılarını paylaştığını ve taziyelerini bildirdiğini söylemişti.”

Bu bağlamda, Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliğe atıfla Dışişleri Bakanlığı’nın şu açıklaması ilginçtir: “Soykırımın, devletler hukukunda anlamının henüz 1948’de tanımlandığı, dolayısıyla bu terimin geriye dönük olarak uygulanamayacağı belirtiliyor.”

Bu bağlamda, aşağıda imzaları bulunan milletvekilleri Federal Avrupa, Uyum ve Dışişleri Bakanlığı’na şu soruları yöneltmektedirler:

1.     Yukarıdaki argüman size tanıdık geliyor mu?

2.     Bu, Avusturya Cumhuriyeti’nin resmi görüşü müdür?

3.     Resmi görüşü değilse, neden Dışişleri Bakanlığı tarafından böyle bir gerekçe ileri sürülmektedir?

4.     Resmi görüşü ise; o zaman 1948 öncesi işlenen bu tür suçlar resmi olarak nasıl tanımlanmaktadır?

5.     Bu konuda ceza hukuk açısından değerlendirmede bir farklılık var mıdır?

6.     Şimdiye kadar hangi soykırımlar Ceza Kanunu’nun 321-321f maddeleri ile 283. Maddesi’nin 1. Fıkrasının 3. Bendi uyarınca bir Avusturya mahkemesi tarafından kesinleşen bir hüküm ile tespit edilmiştir?

7.     Şimdiye kadar hangi soykırımlar Ceza Kanunu’nun 321-321f maddeleri ile 283. Maddesi’nin 1. Fıkrasının 3. Bendi uyarınca bir uluslararası mahkeme tarafından kesinleşen bir hüküm ile tespit edilmiştir?

 

 

----

 

Avusturya Cumhuriyeti Federal Avrupa, Uyum ve Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz'un Soru Önergesine Cevabı (11 Eylül 2015) 

Sayın Ulusal Meclis Başkanına 

Doris BURES

Ulusal Meclis Milletvekili Harald Stefan ve diğer milletvekilleri 13 Temmuz 2015 tarihinde “Soykırım Kavramına” ilişkin olarak şahsıma 6179/J-NR/2015 sayılı yazılı bir meclis soru önergesi yöneltmişlerdir.

Bu soru önergesini aşağıdaki şekilde cevaplandırıyorum:

Soru 1 ila 3:

Evet. Federal Bakanlıklar Kanunu uyarınca uluslararası hukuk konusunda yetkili olan Federal Avrupa, Uyum ve Dışişleri Bakanlığı (BMEIA) aşağıdaki hukuki görüşü savunmaktadır:

Soykırım, uluslararası hukukta ceza unsuru olarak 1944 yılında Raphael Lemkin tarafından oluşturulan “Jenosit” (İng. “genocide”) terimine dayanmaktadır. En ağır suçların takibatının kökeni uluslararası hukukta daha öncesine dayansa da, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından soykırım suçunun evrensel bir tanımı halen mevcut değildi. Nürnberg Askeri Mahkemesi’nin 8 Ağustos 1945 tarihli Londra Antlaşması’nda yer alan “insanlığa karşı suçlar”, soykırım ile bir tutulabilecek eylemleri kapsamakla birlikte, “soykırım” kavramını henüz içermiyordu. Ancak 1946 yılında BM Genel Kurulu’nun soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu vurgulamasından sonra, (bkz. The Crime of Genocide, UN-GA Res. 96 (I), 11 Aralık 1946), şahısların uluslararası hukuka göre doğrudan ceza hukuku açısından sorumlu tutulabileceği hususu açıklığa kavuşturulmuştur. Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi 9 Aralık 1948 tarihinde Genel Kurul tarafından oy birliğiyle kabul edilmiştir. (bkz. UN-GA Res. 260A(III), 9 Aralık 1948). Avusturya’nın katılımı 27 Şubat 1958 tarihinde gerçekleşmiştir. Sözleşme, Avusturya için 17 Haziran 1958 tarihinde (91/1958 sayılı Federal Kanun) çekincesiz yürürlüğe girmiştir.

Soykırım Sözleşmesi’nin kendisi, ihtiva ettiği düzenlemelerin, sözleşmenin yürürlüğe girmesinden önce olan olaylara ilişkin geriye dönük uygulanabilirliğine dair herhangi bir düzenleme içermemektedir. Ancak, geriye dönük bir uygulama Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin (318/1969 sayılı Federal Kanun) 28. Maddesi’nde yer alan geriye yürümezlik ilkesine aykırı olurdu; zira bu Madde’de, “Antlaşmadan farklı bir niyet anlaşılmadıkça veya böyle bir niyet başka türlü tespit edilmedikçe, antlaşma hükümleri, antlaşmanın bir taraf bakımından yürürlüğe girmesinden önce meydana gelen herhangi bir hareketle veya olayla ya da ortadan kalkan herhangi bir durumla ilgili olarak, o tarafı bağlamaz.” ifadeleri yer almaktadır. Aynı durum, uluslararası teamül hukukuna ilişkin yükümlülüklerin, uluslararası teamül hukuku normu henüz mevcut değilken vuku bulan olaylar için geriye dönük uygulanması açısından da geçerlidir.

Soykırım, uluslararası hukuk açısından suç unsuru teşkil ettiğinden, ayrıca ceza hukuku temel ilkesi olarak ulusal ceza hukukunda (bkz. Ceza Kanununun 1. Maddesinin 1. Fıkrası), Uluslararası Ceza Hukukunda (bkz. diğerlerinin yanısıra, Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü 22. Maddesi, III 180/1998 sayılı Federal Kanun) ve İnsan Hakları Sözleşmelerinde (bkz. diğerlerinin yanısıra, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. Maddesi, Avusturya’da Anayasa seviyesinde bir kanundur, 59/1964 sayılı Federal Kanun) yer alan, ceza hukuku açısından geriye dönük uygulama yasağı da (nulla poena sine lege praevia ilkesi) dikkate alınmalıdır.

Daha önce kamuoyu önünde açıkladığım gibi, Mecliste yer alan altı partinin tamamının Meclis Grup Başkanları tarafından 22 Nisan 2015 tarihinde yapılan “Ermenilere Yapılan Soykırımın 100. Yıldönümünde Ortak Açıklama”ya saygı duyulmalıdır. Ortak açıklama, siyasi bir açıklamadır, açıklamanın bir yerinde belirtildiği gibi olayların uluslararası hukuka dair değerlendirmesi değildir.

Soru 4:

Bu tür suçlar hukuki açıdan, olayın koşullarına göre insanlığa karşı işlenmiş suç veya savaş suçu olarak değerlendirilebilir.   

Soru 5:

Soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçlarına ilişkin koşullar ve cezalar hakkındaki bilgilere Ceza Kanununun 321-321f maddelerinden erişilebilir.

Soru 6:

Avusturya mahkemelerinin bu konulardaki kararları, Federal Avrupa, Uyum ve Dışişleri Bakanlığı’nın yetki alanına girmemektedir.

Soru 7:

Uluslararası Mahkemeler tarafından soykırım nedeniyle verilen az sayıda mahkûmiyet kararı mevcuttur. Soykırım için 1948 Soykırım Antlaşması bağlamında hukuki eşiğin çok yüksek olduğunu, uygulama alanının zaman açısından kısıtlı olduğunu ve uluslararası mahkemelerin soykırım nitelendirmesinde oldukça çekingen davrandıklarını dikkate almak gerekmektedir. Örneğin, Akayesu olayında 1948 Soykırım Antlaşması uyarınca Ruanda için BM Savaş Suçları Mahkemesi tarafından ancak 1998 yılında, Soykırım Antlaşmasının kabulünden 50 yıl sonra mahkûmiyet kararı alınmıştır. Avrupa’da ilk soykırım mahkûmiyet kararı (Bosna Hersek’te Srebrenica) Krstic olayında Eski Yugoslavya için BM Savaş Suçları Mahkemesi tarafından ancak 2004 yılında alınmıştır. Lahey Uluslararası Adalet Divanı 2007 yılında, Bosna Hersek ile Sırbistan arasından davada 1995 yılında Srebrenica‘da yapılan katliamların Soykırım Antlaşması bağlamında soykırım eylemleri olduğu kararına varmıştır, ancak Sırbistan’ın bu eylemler için devlet olarak doğrudan sorumluluğu olmadığına hükmetmiştir.

Sebastian Kurz

---

 

Avusturya Cumhuriyeti Federal Adalet Bakanı Dr. Wolfgang Brandstetter’in Soru Önergesine Cevabı (11 Eylül 2015)

 

Sayın Ulusal Meclis Başkanına                                                                 

Ulusal Meclis Milletvekili Harald Stefan ve diğer milletvekilleri “Soykırım Kavramı”na ilişkin olarak şahsıma yazılı bir meclis soru önergesi yönetmişlerdir.

Bu soru önergesini, bende mevcut olan bilgiler dâhilinde ve yetki alanımı ve sınırlarını dikkate alarak aşağıdaki şekilde cevaplandırıyorum:

Soru 1 ila 4:

Diğer Bakanlıklara ait, üstelik benim yetki alanıma da girmeyen görüşlere ilişkin söylentileri, milletvekilleri tarafından yöneltilen bu bilgi talebi çerçevesinde yorumlayamayacak veya açıklama yapamayacak olmamın anlayışla karşılanmasını rica ederim.

Soru 5:

Anayasa seviyesinde bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 7. Maddesinin 1. Fıkrası uyarınca hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Ayrıca, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. AİHS’nin 7. Maddesi’nin 2. Fıkrası, “Kanunsuz ceza olmaz” ilkesinde, kişinin, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir eylem veya ihmalden ötürü yargılanmasının veya cezalandırılmasının dışlanamayacağı yönünde bir kısıtlama öngörmektedir.

Ceza Kanunu’nun 1. Maddesinin 1. Fıkrası uyarınca, bir eylemden dolayı ceza veya önleyici tedbir kararı, ancak sözkonusu eylem için açıkça yasal olarak cezai müeyyide öngörülmesi ve işlendiği tarihte de o eylemin cezaya tabi olması halinde verilebilir. Dolayısıyla bu hüküm, ceza hukukuna dair tüm suç sonuçlarını kapsayan kriminal suç hukuku için geriye dönük uygulama yasağını düzenlemektedir. AİHS’nin 7. Maddesi’nin 2. Fıkrası ile kıyaslanabilecek bir kısıtlama Ceza Kanunu’nda öngörülmemiştir.

Soru 6:

Avusturya’da şimdiye kadar, 1 Ocak 1975 tarihinden bu yana yürüklükte olan Ceza Kanunu’nun 321. Maddesi uyarınca soykırım suçundan dolayı bir mahkûmiyet kararı verilmemiştir. Dolayısıyla bir Avusturya mahkemesi tarafından Ceza Kanunu’nun 321. Maddesi uyarınca kesinleşmiş bir kararla soykırım tespiti de yapılmamıştır.

Soru 7:

Uluslararası mahkemeler tarafından şimdiye kadar, takip edilebildiği kadarıyla aşağıdaki suçlar soykırım olarak kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla tespit edilmiştir:

-              1994 yılında Ruanda’daki soykırım, Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTR) tarafında tespit edilmiştir ve

-              1995 yılında Srebrenica’daki soykırım, Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) ve Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) tarafından tespit edilmiştir.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) 2010 yılında Sudan Cumhurbaşkanı Omar El Beşir hakkında, diğerlerinin yanı sıra Darfur’da soykırım suçu işlediği iddiasıyla tutuklama kararı çıkarmıştır. Beşir hala firaridir veya ICC’ye teslim edilmemiştir.

 

 

[1] İki Bakanlığa da verilen soru önergeleri aynı metindir. 

 


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten