AVRUPA-MERKEZCİ ÜSTÜNCÜLÜK SAPLANTISI VE AVRASYA KAVRAMI
Yorum No : 2022 / 42
27.09.2022
7 dk okuma

Avrupa-merkezci düşünce özünde dünyayı Avrupa veya Anglo-Amerikan değerler ve tecrübeler açısından yorumlama eğilimini yansıtmakta ve söz konusu değerleri, dünyadaki gelişmeleri okumak ve incelemek için bir saptama noktası olarak kullanmaktadır.[1] Bu yaklaşım, Avrupa ve Anglo-Amerikan üstünlüğünü sorgusuz sualsiz kabul etmekte ve bu üstünlüğü gelecek nesillere taşımaya çalışmaktadır. John Hobson, Avrupa-merkezciliği "uluslararası siyaseti nesnel, pozitivist ve evrenselci bir şekilde açıklamayan; daha ziyade, dar bir bakış açısıyla Batı'yı dünya siyasetinin öncül öznesi ve en değerli yahut ideal normatif imlemi olarak öne çıkarmayı, savunmayı veya tanıtmayı amaçlayan" uluslararası bir kuram şeklinde tanımlamıştır.[2] Avrupa-merkezcilik; devletler-arası ilişkiler konusunda değer yargısız ve evrensel nitelikte kuram üretmek yerine, fanatik bir biçimde Batılı liberal (ve günümüzde neo-liberal olan) değerleri, öncelikleri ve çıkarları dünya siyasetinde uygun normatif bir imlem kabul ederek çıkarcı incelemeler sunmaktadır. Ağırlıklı olarak Batılı'yı Batılı olmayana tercih etmekte ve Batılı olmayanı "öteki" olarak algılayıp, çoğu zaman onu yaftalamaktadır.

Bu noktada yukarıda açıklandığı bağlamda Avrupa-merkezciliğin; Keşifler Çağı (Coğrafi Keşifler Dönemi), Hristiyanlığın yayılması ve Hristiyan Avrupa Monarşilerinin 15’inci yüzyılın ortaları ile 20’nci yüzyılın ortaları arasında Avrupa dışındaki toprakların sömürgeleştirilmesini ve bu bölgelerdeki misyonerlik faaliyetlerini meşrulaştırmak için Keşif Doktrinini ilan etmesi gibi gelişmeler neticesinde yayılan sömürgecilik fikriyle yakından ilişkili olduğunu belirtmek gerekir.[3] Hatta bu fikir, beyaz insanların diğerlerinden üstün olduğuna dair Beyaz Üstüncülük inanışıyla bağlantılıdır.[4] Bu yönleri göz önünde bulundurulduğunda Avrupa-merkezciliğin genç nesiller tarafından gurur duyulacak, yüceltilecek ve imrenilecek bir dünya görüşü olarak tanıtılmasını haklı gösterebilecek bir geçmişi bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Coğrafi bir kavram olarak Avrasya, Lizbon'dan Vladivostok'a kadar büyük bir kara parçasını kapsamakta ve Avrupa ile Asya'nın tamamını içine alarak dünyanın en büyük kıtasal bölgesini oluşturmaktadır. Avrasya aynı zamanda jeopolitik bir kavramdır. Zbigniew Brzezinski söz konusu kavram konusunda şunları söylemiştir: "Yaklaşık beş yüz yıl önce kıtalar siyasi etkileşime girdiğinden bu yana Avrasya dünya gücünün merkezini oluşturmaktadır. Çoğunlukla Batı Avrupa çevresinden olan Avrasya milletleri; farklı biçimlerde ve farklı dönemlerde dünyanın diğer bölgelerine nüfuz etmiş ve buralarda hakimlik sağlamış, böylece Avrasya'nın bazı ulus devletleri özel statü elde etmiş ve dünyanın başat güçleri olma ayrıcalığından yararlanmıştır.”[5] Brzezinski, Avrasya'yı "jeostratejiyi, yani jeopolitik çıkarların stratejik yönetimini kullanan küresel üstünlük mücadelesinin sürdüğü satranç tahtası" olarak nitelemiştir. Bazı akademisyenler, Avrasya'yı bir “süper kıta” olarak değerlendirmiş, Avrasya'nın politik olarak iki parçaya ayrılmasının “dört ila beş yüzyıl önce gerçekleştiğine” dikkat çekmiştir. Onlara göre “29 Mayıs 1453 tarihi bunun için mihenk taşı sayılabilir… Konstantinopolis'in düşüşü ve Osmanlı Türklerinin zaferi, Roma İmparatorluğu'nun devamını niteleyen son belirgin çizginin silinmesine sebep olmuştur. Osmanlı Türkleri, Avrupa'da İslam'ın kesin olarak yerleşmesine uygun zemin hazırlamış, bu çabaların etkileri günümüze kadar sürmüştür.”[6] Sosyo-kültürel antropolog Chris Hann bu duruma, "Avrupa ve Asya'nın birbirlerine denk kıtalar olarak düşünülmesi, uzun zamandır Batı ve Avro-Amerikan etno-merkezci dünya görüşlerinin çıkış noktası olarak kabul edilmektedir"[7] sözleriyle dikkat çekmiştir.

Avrasya kavramına dair özet halinde vermeye çalıştığımız bu tarihsel arka plan, Türkiye'nin merkezine konuşlandığı Avrasya'nın jeopolitik önemini açıkça ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Türkiye'de Avrasya kelimesinden ve kavramından rahatsızlık duyulmasına yol açacak bir muğlaklığa yer olmadığını düşünüyoruz. Buna karşın, Avrasya konulu çalışmaları hepten Avrupa-merkezci bakış açısıyla değerlendiren yaklaşımın, son dönemde yoğunluk kazanan bu çalışmaları belirli siyasi görüşlerle haksız bir şekilde özdeşleştirdiğini ve değersizleştirdiğini görüyoruz. Daha da önemlisi, bu yaklaşımın Türkiye Cumhuriyeti'nin köklü dış politika geleneklerini yakından tanıması gereken isimlerin arasında yer ettiğini gözlemliyoruz.

Bu nedenle, “Avrasyacılık” kavramına atıf yaparken yaşanan belirsizliğin üstesinden gelmek amacıyla kesin bir ayrım yapmayı gerekli buluyoruz. Gerçek "Avrasyacılık", hem Avrupa hem de Asya değerlerine açıktır ve bu iki unsurun sağlıklı etkileşimlerini kolaylaştıran bir bağlantı görevi görmektedir. Diğer “Avrasyacılık” ise Avrupa değerlerine alternatif olarak salt Asya değerlerini öne çıkaran "Asyacılık" fikrinin üstü kapalı biçimde sunulmasıdır.

Avrasya üzerine yaptığı çalışmalarda AVİM, “Türkiye’nin kendine özgü niteliğini, diğer ülkelerden üstün olması ve dolayısıyla iradesini onlara dayatması gerektiği anlamında değil; coğrafi, kültürel ve siyasi olarak doğası gereği ve benzersiz bir şekilde konumlanmış olması anlamında tanımlamaktadır. AVİM’in anlayışına göre “Türkiye; Batı, Doğu, Avrupa veya Asya bölgelerinden yalnızca birine ait bir ülkeymiş gibi düşünülmemelidir. Aksine, Türkiye bu bölgelerin hepsine aittir ve böyle de olmalıdır. Çünkü ancak bu şekilde Türkiye'nin gerçek doğası ve zenginliği anlaşılabilir.[8] AVİM olarak bu kavrayış doğrultusunda, Avrupa-merkezci üstüncülük saplantısına olan mesafemizi özenle korumakta ve Türkiye'nin nesnel çıkarlarını ön planda tutan bir yol izlemekteyiz.

 

*Resim: GettyImages.com

 


[1] “Definition of EUROCENTRIC”, Merriem-Webster, 2022, https://www.merriam-webster.com/dictionary/Eurocentric

[2] John M. Hobson, The Eurocentric Conception of World Politics: Western International Theory, 1760-2010 (New York: Cambridge University Press, 2012), 1.

[3] Teoman Ertuğrul Tulun and Mehmet Oğuzhan Tulun, “Canada, The Roman Catholic Church, And The Sins Of The Colonial Past,” Center For Eurasian Studies Analysis Series 2021, no. 23 (May 7, 2021): 9, https://doi.org/10.31219/osf.io/zm8t6, https://avim.org.tr/en/Analiz/CANADA-THE-ROMAN-CATHOLIC-CHURCH-AND-THE-SINS-OF-THE-COLONIAL-PAST

[4] Teoman Ertuğrul Tulun, “Century Old ‘White Supremacism’ And The Far-Right’s Rise In Sweden: A Credible Challenge To Progressive Values And Policies?”, Center For Eurasian Studies Analysis Series 2018, no. 1 (January 21, 2018): 5, https://doi.org/10.31219/osf.io/qmk5x, https://avim.org.tr/en/Analiz/CENTURY-OLD-WHITE-SUPREMACISM-AND-THE-FAR-RIGHT-S-RISE-IN-SWEDEN-A-CREDIBLE-CHALLENGE-TO-PROGRESSIVE-VALUES-AND-POLICIES

[5] Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives (Basic Book, 1997).

[6] Bruno Maçães, The Dawn of Eurasia: On the Trail of the New World Order (London: Yale University Press, 2018).

[7] Chris Hann, “A Concept of Eurasia | Current Anthropology: Vol 57, No 1,” Current Anthropology 57, no. 1 (February 2016): 1–27, https://doi.org/10.1086/684625

[8] Teoman Ertuğrul Tulun and Mehmet Oğuzhan Tulun, “Turkey’s Interests And Constructive Eurasianism,” Center For Eurasian Studies Analysis Series 2022, no. 22 (May 5, 2022): 4, https://doi.org/10.31219/osf.io/72c8d, https://avim.org.tr/en/Yorum/TURKEY-S-INTERESTS-AND-CONSTRUCTIVE-EURASIANISM


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



  • Çağdaş V. - Avrasyacılık Üzerine
    "Türkiye; Batı, Doğu, Avrupa veya Asya bölgelerinden yalnızca birine ait bir ülkeymiş gibi düşünülmemelidir. Aksine, Türkiye bu bölgelerin hepsine aittir ve böyle de olmalıdır. Çünkü ancak bu şekilde Türkiye'nin gerçek doğası ve zenginliği anlaşılabilir." Bu cümle kesinlikle makalenin ana fikri niteliğinde ve çok önemli. Ben çocukken Türkiye, gerçekten bu şekilde algılanıyordu ve hem Avrupa hem Asya ülkesi olduğunun altı çiziliyordu. Bugünlerde ne yazık ki bu iki kıta birbiri ile çatışan pozisyonda ve düalist bir çerçeveden yorumlanıyor. Oysaki bizim gerçek değerimizi ortaya çıkaracak olan Avrasya'nın gerçek anlamda merkezi ve köprüsü oluşumuzdur. Bu arada "Avrasyacılık" fikrini benimseyenlerin de aslında "Avrasyacı" değil "Asyacı" olduğunu ima etmekle makale, önemli bir kavram kargaşasını aydınlatmış oluyor bence.
    27.09.2022

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten