NAİM BEY’İN GERÇEKLİĞİ ÜZERİNDEN TARİH’İ DEĞİŞTİRME ÇABALARI
Yorum No : 2017 / 3
02.01.2017
7 dk okuma

Taner Akçam, “Naim Efendi’nin Hayatı ve Talat Paşa Telgrafları, Krikor Gergoryan’ın Arşivi” isimli, İletişim Yayınları tarafından geçtiğimiz Ekim ayında yayımlanan kitabının Önsözünde, kaynağının 1913-1916 yıllarında Halep Sevkiyat Müdürlüğü’nde çalıştığını iddia ettiği Naim Efendi adlı bir Osmanlı memurunun Hatıratı ve bununla ilgili bazı belgeler olduğunu belirtmektedir. Akçam Önsözde Şinasi Orel ve Süreyya Yuca tarafından 1983 yılında yayımlanan “Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü” isimli kitaba atıf yapmakta ve bu kitabın yayımlanmasından sonra “Hatırat ve belgelerin” sahte olduğunun genel kabul gördüğünü ve konunun o günden beri kamuoyunda “Talat Paşa’ya ait sahte telgraflar” olarak bilindiğini ve anıldığını kaydetmektedir. Taner Akçam, kitabında temel olarak hedef aldığı Orel ve Yuca’nın kitabında, yazarların, Andonya’nın yayımladığı Hatırat ve içindeki telgraflara ilişkin görüşlerini aşağıdaki üç önemli teze dayandırdıklarını belirtmektedir;[1]

Yazarlar iddialarını üç önemli teze dayandırdılar:1) Naim Efendi isimli bir Osmanlı memuru yoktur; 2) olmayan bir kişinin yazdığı bir Hatırat söz konusu olamaz, böyle bir Hatırat da yoktur; 3) Talat Paşa’ya ait olduğu söylenen belgeler tahrif edilmiş, sahte belgelerdir. Yazarlara göre, Hatırat ve belgeler, başta Andonyan olmak üzere Ermenilerce üretilmiştir. [2]

Akçam bu iddiasını kitabın yayımlanmasıyla paralel olarak basına da bu doğrultuda açıklamıştır. Agos gazetesinde yayınlanan bir söyleşide, kitabın Önsözünde yer alan yukarıda söz konusu alıntıyı aynen tekrarlamış, Orel ve Yuca’nın ana tezlerini üç temele dayandırdığını vurgulamış, adı geçen yazarların “Naim Efendi adında bir Osmanlı memuru yoktur” dediklerini öne sürmüştür.

Bu noktada, Orel ve Yuca’nın “Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü” başlıklı kitabına dönüp, anılan yazarların bu konuda ne söylediklerine bakmak gerekmektedir.

Orel’in ve Yuca’nın kitabının “Andonian’ın Belgeleri” başlıklı ikinci bölümünde, “Naim Bey Gerçek Bir Şahıs mıdır?” sorusunun cevabı aranmaktadır. Yazarlar bu konuda aşağıdaki hususları belirtmektedir:

Andonian’ın kitabı ile mektuplarında sık sık tutarsızlık ve çelişkilere düşmesi, aynı olaylar hakkında değişik hatta zıt bilgiler vermesi, gerçekleri saptırması ve “belgelerde” önemli hata ve eksiklikler bulunması karşısında kitabın en önemli kahramanı ve “belgelerin” kaynağı olan Naim Bey’in gerçekten yaşamış bir şahıs olup olmadığı üzerinde belirli bir şüphenin doğması doğaldır. [3]

Naim Bey’in Andonian’ın yazdığı gibi Halep’teki İskân Dairesinde görev yapıp yapmadığı İstanbul’daki Başbakanlık Arşivinde araştırılmıştır.

Bu araştırmada, önce memurların adlarının da kayıtlı olduğu Osmanlı Salnamelerine (Yıllıklarına) başvurulması gerekirdi. Ancak Salnameler Osmanlı Devleti’nin en buhranlı dönemine rastlayan 1912-1917 yıllarında çıkarılmamıştır ve Halep Vilayetine ait son Salname 1910 yılında yayınlanmıştır. Bu sınırlamadan yola çıkarak, Naim Beyin adına rastlanabileceği düşüncesiyle, Halep İskân Dairesinde görev yaptığı ileri sürülen 1915-1916 yıllarının İrade-i Seniye Defterleri, Ruzname-i Ceride-i Havadisleri ve Düsturları incelenmiş, ancak bu incelemede Naim Bey’in adına rastlanmamıştır. [4]

Buna karşılık, Ermenilerin sevk ve iskanı sırasında Halep ve civarında görevli oldukları Andonian tarafından belirtilen diğer şahıslardan bir kısmının adları arşiv belgelerinde mevcuttur.

Bu durumda, Orel ve Yuca’nın sözleriyle, Naim Bey için şu üç olasılıktan bahsedilebilir:

a) Naim Bey hayali bir şahıstır.

b) Naim Bey takma bir isimdir.

c) Naim Bey gerçek bir şahıstır.

Naim Bey’in gerçekten mevcut bir kişi olup olmadığı hakkında kesin bir hükme varmak bu koşullarda mümkün görülmemektedir. Kesin olarak kaydedilebilecek tek husus, Naim Bey’in, eğer böyle biri gerçekten yaşamış ise, her halükârda önemsiz bir memur olduğudur. Esasen Andonian da 26 Temmuz 1937 tarihli mektubunda bunu doğrulamaktadır:

“Naim Bey tamamen önemsiz bir memurdu…”

Bu ifadeden çıkarılabilecek sonuç ise, Naim Bey’in son derece gizli ve önemli olması gereken “belgelere” nüfuz edebilecek bir mevkide bulunmadığıdır.

Bu ifadelere bakıldığında Orel ve Yuca’nın, “Naim Efendi isimli bir Osmanlı memuru yoktur” demedikleri, tam tersine böyle bir memur olup olmadığını ciddiyetle araştırdıkları ve araştırmalarını takiben, “Nami Bey’in gerçekten mevcut bir kişi olup olmadığı hakkında kesin bir hükme varmak bu koşullarda mümkün görünmemektedir” şeklinde bir kanaate vardıkları görülmektedir. Adı geçenler ayrıca, eğer gerçekten yaşamışsa, Naim Bey’in önemsiz bir memur oluğunu düşündüklerini de kaydetmektedirler.[5]

Yukarıda özetlenen hususlara bakıldığında, Akçam’ın belgelere dayalı olduğunu iddia ettiği kitabının daha başlangıcında Şinasi Orel ve Süreyya Yuca’nın “Naim Efendi isimli bir Osmanlı memuru yoktur” dediklerini neye dayanarak öne sürdüğünü anlamak akademik olarak mümkün görünmemektedir. Hiçbir alıntı yapmadan, doğrudan kaynak göstermeden, kendi çıkarımı olarak söz konusu yazarlara böyle bir görüş atfetmek, akademik değil, olsa olsa kendi amaçları doğrultusunda bir saptırmacaya dayalı propaganda ve algı operasyonu olarak görülebilir.

Akçam Agos gazetesine verdiği demecin en sonunda şunu demektedir:

Kitabımda gösterdiğim gibi, ortada ne Andonyan tarafından ne de herhangi başka bir Ermeni tarafından tahrif edilmiş bir şey vardır. Andonyan, kendisine ne verilmişse sadece onu, onu da tam olmayarak yayımlamıştır. Bu nedenle, 1983’ten beri bu kitabı esas alarak, Ermenilere yönelik nefret suçu işleyenlerden, onlara karşı olmadık hakareti yapanlardan açık bir özür bekliyorum. Kendi adıma, bu özrü dilemeyen hiç kimseyle konuyu tartışmayı düşünmediğimi söylemek isterim.[6]

Bu durumda, Taner Akçam’ın yukarıda doğrudan alıntılarla ortaya konulan Naim Bey’in gerçek bir kişi olup olmadığı hususundaki Şinasi Orel ve Süreyya Yuca’nın görüşlerini ağır biçimde tahrif etmesi ve haksız yere beklediği özrü dilemeyenlerle tartışmayı düşünmediğini belirtmesi, bu konuda kendisiyle akademik bir fikir ve görüş alışverişinin mümkün olamayacağını göstermektedir. Akademik etiği hiçe saymanın içselleştirildiği ve metot haline getirildiği bir ortamda sağlıklı tartışma yolu kapanmaktadır. Bu durum tartışmadan kaçmak isteyenler bakımından, ki Taner Akçam bu kategoride yer almaktadır, tartışılabilir bir kılıf oluşturmaktadır.

 


[1] Taner Akçam, Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları: Krikor Gergeryan Arşivi (İstanbul: İletişim Yayınları, 2016), s. 7-8.

[2] Ibid.

[3] Şinasi Orel ve Süreyya Yuca, “Ermenilerce Talât Paşa'ya atfedilen telgrafların gerçek yüzü”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1983, s. 23-24.

[4] Ömer Engin Lütem, n.d, “Aram Andonyan, Naim Efendi ve Talat Paşa Telgrafları Üzerine Bir Değerlendirme,” Ermeni Araştırmaları, no. 55, s. 215–237.

[5] Ibid.

[6] Vartan Estukyan, “Talat Paşa telgrafları gerçek mi?”, Agos, 07.10.2016.


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten