AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN “SOYKIRIM” KAVRAMINI KULLANIMINDAKİ ÇİFTE STANDART: 1915 OLAYLARI VE GAZZE KRİZİNE YÖNELİK TUTUMU
Yorum No : 2025 / 80
15.09.2025
9 dk okuma

11 Eylül 2024’te Avrupa Parlamentosu (AP), Sol Grup’un Gazze’deki İsrail eylemlerini “soykırım” olarak tanımlayan ve AB’nin bu eylemleri destekleyen yardımları durdurmasını talep eden[1] değişiklik önergesini 171 lehte, 378 aleyhte ve 34 çekimser oyla reddetmiştir[2]. Önerge, bağlayıcı olmayan bir Gazze kararının parçası olarak sunulmuş, ancak merkez-sağ Avrupa Halk Partisi, liberal Yenile Avrupa grubu ve aşırı sağ grupların çoğunluğunun karşı oylarıyla başarısız olmuştur. Buna rağmen, kabul edilen karar acil ateşkes, İsrail’in insani ablukasının sona ermesi ve Hamas’ın elindeki rehinelerin serbest bırakılmasını talep etmiştir. Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Birliği ve bazı AB yetkilileri Gazze’deki durumu soykırım olarak nitelendirirken, AP’nin bu terimi resmi olarak benimsememesi, siyasi çıkarların uluslararası hukuk normlarının önüne geçtiği ve çifte standart tartışmalarını alevlendirdiği yönünde ciddi kaygılar uyandırmaktadır.

AP’nin “soykırım” terimine ilişkin tutumu, uluslararası hukuk ve siyasetin kesişim noktasında önemli bir tartışma konusu teşkil etmektedir. 1948 Soykırım Sözleşmesi’nde açıkça tanımlanmış bir hukuki kavram olan “soykırım,” bir ulusal, etnik, ırksal veya dini grubu tamamen veya kısmen yok etme kastıyla işlenen belirli eylemleri ifade etmektedir. Bu kavram, yalnız uluslararası mahkemelerce kesinleştirildiğinde bağlayıcı bir hukuki sonuç doğurur. Ancak, AP’nin 1915 olayları ve Gazze’deki mevcut kriz bağlamında bu terimi kullanımındaki farklı yaklaşımlar, hukukun siyasallaşması ve çifte standart tartışmalarını gündeme getirmektedir. Bu analiz, AP’nin 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendirirken, Gazze’deki durumu aynı kavramla tanımlamaktan kaçınmasının, uluslararası hukuk normlarına aykırı bir şekilde siyasi çıkarlar doğrultusunda şekillendiğini ve bu durumun Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarları açısından ciddi bir tutarsızlık örneği teşkil ettiğini ortaya koymaktadır.

 

Birinci Dünya Savaşı Olayları ve Avrupa Parlamentosu’nun Soykırım Kararı

AP, 1987[3] ve 2015 yıllarında aldığı kararlarla, 1915’te Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermenilere yönelik tehcir ve katliamları “soykırım” olarak nitelendirmiştir. Ancak bu kararlar, uluslararası bir mahkemenin (örneğin Uluslararası Adalet Divanı veya Uluslararası Ceza Mahkemesi) bir hükmüne dayanmamaktadır. Soykırım suçlaması, “kasıt” unsurunun açıkça kanıtlanmasını gerektirir; oysa Birinci Dünya Savaşı Olayları’nda yaşananlara dair bu iddia, tarihçiler ve hukukçular arasında tartışmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, bu olayların Birinci Dünya Savaşı’nın kaotik koşullarında gerçekleştiğini, sistematik bir yok etme niyetinin bulunmadığını ve karşılıklı acılar yaşandığını savunmaktadır. Buna rağmen, AP’nin bağlayıcı olmayan bu kararları, hukuki bir temelden ziyade, Ermeni diasporasının lobi faaliyetleri, Avrupa’daki insan hakları söylemi ve Türkiye’ye yönelik siyasi baskı araçları gibi faktörlerden etkilenmiştir.

AP’nin bu yaklaşımı, uluslararası hukukun en ağır suçlamalarından biri olan soykırımı, yeterli delil ve mahkeme hükmü olmaksızın özensiz bir şekilde kullanması açısından sorunludur. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin ve halef devlet Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası itibarına zarar vermeyi amaçlamakta, aynı zamanda tarihsel bir meselenin siyasi araç olarak kullanılmasına örnek teşkil etmektedir. Türkiye, bu kararların tarafsızlıktan uzak olduğunu ve AB-Türkiye ilişkilerini olumsuz etkilediğini defalarca ifade etmiştir. AP’nin, hukuki bir kavramı siyasi bir söyleme dönüştürmesi, uluslararası hukuk normlarının erozyona uğramasına ve devletler arası güvenin zedelenmesine yol açmaktadır.

 

Gazze Krizi ve Avrupa Parlamentosu’nun Çekimser Tutumu

Gazze’de 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden çatışmalar, uluslararası toplumun soykırım kavramına yaklaşımını test eden bir başka kritik vaka sunmaktadır. 60.000’den fazla Filistinlinin öldürüldüğü, insani yardımın sistematik olarak engellendiği, açlık ve kıtlığın yaygınlaştığı bu kriz, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 2024’te “soykırımın makul bir ihtimal” olduğuna dair ön bulgusuyla desteklenmektedir. Ayrıca, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve diğer yetkililer için savaş suçları ve kasıtlı açlık politikası suçlamalarıyla tutuklama emri çıkarmıştır. Amnesty International, Human Rights Watch ve Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Birliği gibi kuruluşlar, Gazze’deki eylemlerin soykırım tanımına uyduğunu belirtmiştir. Buna rağmen, AP, Eylül 2025’te Gazze’deki durumu “soykırım” olarak nitelendiren bir değişikliği reddetmiş (378’e karşı 171) ve Haziran 2025’te yalnızca Sol Grup’un girişimiyle bir tartışma oturumunda bu terimi gündeme getirmiştir. 

AP’nin Gazze konusunda “soykırım” terimini resmi olarak benimsemekten kaçınması, açık bir çifte standart örneğidir. İsrail’in AB ile yakın ekonomik, siyasi ve stratejik ilişkileri ve önde gelen bazı AB ülkelerinin tarihi suçluluğu bu çekimser tutumun temel nedenlerinden biridir. İsrail, AB’nin önemli bir ticaret ortağı ve bölgesel bir müttefiki olup, Gazze’deki eylemlerin soykırım olarak nitelenmesi, AB-İsrail ilişkilerini ciddi şekilde zedeleyebilecektir. Ayrıca, İsrail’in “terörle mücadele” söylemi ve Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırıları, bazı AP üyeleri için “kasıt” unsurunu tartışmalı hale getirmekte, bu da hukuki bir değerlendirmeden ziyade siyasi bir tutuma işaret etmektedir.

 

Çifte Standart ve Siyaset-Hukuk Ayrımı

AP’nin 1915 olayları ve Gazze krizi konusundaki tutumları arasındaki tutarsızlık, uluslararası hukuk ile siyasetin birbirine karışmasının açık bir göstergesidir. 1915 olayları, tarihsel bir mesele olarak, AP için siyasi riski düşük bir konudur; zira Osmanlı Devleti artık mevcut değildir ve Türkiye, AB’ye aday bir ülkedir. Bu nedenle, AP, hukuki bir mahkeme kararı olmaksızın “soykırım” terimini kullanarak siyasi bir pozisyon alabilmiştir. Ancak Gazze, devam eden bir kriz olup, İsrail’in AB içindeki güçlü lobisi ve jeopolitik çıkarlar, AP’yi daha temkinli bir yaklaşıma yöneltmektedir. Bu durum, hukukun evrensel ve tarafsız bir şekilde uygulanması ilkesine aykırıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakış açısıyla, AP’nin 1915 kararları, tarihsel gerçekleri çarpıtarak ve siyasallaştırarak Türkiye’nin uluslararası alandaki pozisyonunu zayıflatmayı hedefleyen bir araç olarak görülmektedir. Buna karşılık, Gazze’de yaşananların soykırım olarak nitelenmemesi, AB’nin insan hakları ve uluslararası hukuk konusundaki söylemlerinin samimiyetine ve güvenilirliğine gölge düşürmektedir. Her iki vakada da ortak nokta, AP’nin kararlarının hukuki olmaktan çok siyasi motivasyonlara dayalı olmasıdır. Bu, uluslararası ilişkilerde güvenilirlik ve tutarlılık ilkelerine zarar vermektedir.

Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası hukuk normlarına bağlı bir devlet olarak, soykırım gibi ciddi suçlamaların yalnızca yetkili uluslararası mahkemelerce ve sağlam delillerle yapılabileceğini savunmaktadır. AP’nin 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendirmesi, Türkiye’nin tarihi ve ulusal kimliğine yönelik haksız bir itham olarak değerlendirilmekte; bu durum, AB-Türkiye ilişkilerinde güven kaybına yol açmaktadır. Aynı şekilde, Gazze’deki insani krize yönelik AP’nin çekimser tutumu, Türkiye’nin Filistin halkının haklarını savunma ve bölgesel istikrarı destekleme politikasıyla çelişmektedir. Türkiye, Gazze’de yaşananların uluslararası hukuk çerçevesinde adil bir şekilde ele alınmasını ve sorumluların hesap vermesini talep etmektedir.

AP’nin 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendirirken, Gazze’deki durumu aynı kavramla tanımlamaktan kaçınması, uluslararası hukuk ile siyasetin karışmasının ve çifte standartların açık bir örneğidir. Birinci Dünya Savaşı Olaylarına ilişkin kararları, hukuki bir temelden yoksun olarak Osmanlı Devleti’ni ve halef devlet Türkiye’yi suçlarken; Gazze’deki insani kriz, jeopolitik çıkarlar nedeniyle görmezden gelinmektedir. Bu tutarsızlık, yalnızca AP’nin güvenilirliğini zedelemekle kalmaz, aynı zamanda uluslararası hukuk normlarının erozyonuna yol açar. Kısacası, Avrupa Parlamentosu’nun 1915 olayları ve Gazze krizi kararlarındaki tek tutarlılık, hukukun değil, siyasi çıkarların belirleyici olmasıdır.

 

*Resim: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/a/aa/Euroopan_parliaementin_istuntosali_%28Brysselissä%29.jpg

 

[1] Manus Carlisle, “European Parliament finally calls it what it is – Genocide,” The Left, left.eu, 13 Haziran 2025, https://left.eu/european-parliament-finally-calls-it-what-it-is-genocide/.

[2] Nikolaj Nielsen. “Most MEPs vote against describing Gaza as genocide,” EU Observer, euobserver.com, 11 Eylül 2025, https://euobserver.com/eu-and-the-world/ar9ddd036f.

[3] Soner Karagül, “Avrupa Birliği ve Ermeni Sorunu,” ERAREN, eraren.org, Kış 2003, https://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=144.


© 2009-2025 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.