KUKLA PAPA
Blog No : 2015 / 22
27.10.2015
11 dk okuma

Tal Buenos

Daily Sabah, 13 Ekim 2015

 

ABD’nin son dönemde Papa ile yakınlaşmasının ardında neyin yattığı bilinmemektedir. Ancak, Amerika, dış çıkarlarını meşru kılmak üzere Papa’yı etkisini kullanması için razı etmiş gibi görünüyor.

Geçtiğimiz Nisan ayında Papa Francis’nın Osmanlı tarihini siyasallaştırması, daha sonra Amerikan güdümündeki Associated Press’in dikkatlice ambalajlayarak dünya kamuoyuna sunduğu, tertip edilen bir gösteri niteliğindeydi. Avustralya kanalı ABC, BBC, CNN ve Huffington Post gibi medya kuruluşları tarafından da benzer bir şekilde ele alınmıştı. Haberlerin içeriği, Papa’nın Ermenilerin sevk ve iskanını ve I. Dünya Savaşı’ndaki kayıplarını soykırım olarak nitelendirmesi sebebiyle, Türkiye’yi inkarcılıkla bağdaştırmak ve Türk hükümetini öfkeli olarak tanıtmak üzere hazırlanmıştı.

Tahmin edilebileceği üzere, birçok Türk, Papa’nın bu tartışmalı konuyu daha da alevlendirmesini olumlu karşılamamıştır. Verilen tepkilerden biri, tarihi gerçeklerin dışına çıkarak ve o dönemde yaşanan diğer acıları görmezden gelerek, Müslümanların katliamlar yapması üzerine vaaz veren Papa’nın Müslüman karşıtı duyguları dile getirip getirmediği olmuştur. Tarihte Avrupa’da din adına zulümlerin yapıldığını bilenler Papa’nın dikkatleri, yüzyıllar boyunca Hristiyan olmadıkları için belirli gruplara karşı işlenmiş, hiçbir zaman soykırım olarak nitelendirmediği ve de nitelendirmeyeceği suçlardan başka tarafa çevirirken yüzünün nasıl kızarmadığını muhtemelen merak etmiştir.

Fakat, Papa Francis’in Amerika’ya yakın zamanda gerçekleştirdiği ziyaret incelendiğinde, Papa’nın sadece dini önyargılara dayanarak Türklere karşı duyarsız davranmadığını, daha ziyade Amerikan etkisinin bir aracı olarak hareket ettiği inanmak görülmektedir. Dünya üzerindeki en büyük güç olan Amerika Birleşik Devletleri, Papa aracılığıyla, gündemi istediği gibi şekillendirebilmekte ve kendini ele vermeden etkisini ortaya koyabilmektedir. Peki, Amerika’nın Papa aracılığıyla ulaşabileceği insanlar hangileridir? Papanın dünya kamuoyu üzerindeki etkisi sadece Katoliklerle sınırlı değildir. Hem Katolikler, hem de Katolik olmayanlar Papa’yı genelde bağımsız bir figür olarak görmektedir. 1 milyardan fazla Katolik Papanın sözleriyle, düşüncelerinin Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek üzere şekillendirildiğinin farkında bile olmadan, belirli inanç ve tercihleri benimsemesi sağlanabilir. Ayrıca, Papa, geriye kalan milyarlarca insan tarafından, her ne kadar onlar için ahlaki bir otorite olmasa da, büyük bir dini temsil eden ve Amerikan olmayan bir ses olarak itibar görmektedir.

Papa’nın bağımsız bir figür olduğu yönünde yaygın bir algı olsa d, Vatikan’ın Amerikan etkisi altında olması imkansız değildir. Siyasal realizm, dünyadaki en güçlü devletin daha zayıf devletleri kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye mecbur bırakmayı hedeflediğini söylemektedir. Emperyalist çıkarların kitlelere karşı güç kullanma ve teşvik edici unsurlar sunma yoluyla sağlandığı eski sömürgecilik anlayışından farklı olarak günümüzün yeni sömürgeci uygulamaları, daha çok devlet liderlerinin atanmasına dayanmaktadır. Bu bağlamda, 1929’dan beri bağımsız olan bir şehir devletinin lideri olan Papa, Amerikan çıkarlarına hizmet ettiği düşünülen, Afrika, Asya ve Orta Doğu’daki belirli küçük devletlerin siyasi liderlerinden farklı değildir. Unutulmamalıdır ki, Aziz Petrus Bazilikasında yürüyen en son emperyalist askeri birlik, Haziran 1944’de, II. Dünya Savaşı sırasında Amerika liderliğindeki Müttefik Devletler adına hareket eden İngiliz birlikleridir.

Papa Francis’in en etkili olduğu yer Latin Amerika’dır ve bu coğrafyadaki insanları etkileme becerisi Washington’ın işine gelmektedir. Çin, İran ve Rusya, ABD hegemonyasına meydan okuyan başlıca güçler olarak düşünülmekle birlikte, ABD’nin günümüzdeki hakim devlet olarak ortaya çıkmasının sebebinin öncelikle kendi bölgesinde hakimiyet kurması olduğu yönünde akademisyenler arasında bir görüş birliği vardır. Yani, Amerika’nın Amerika kıtasındaki mevcut hakimiyetinin statükosunun sürdürülmesi ki bu tür bir hakimiyet hiçbir devlet tarafından dünyanın hiçbir bölgesinde kurulamamıştır, 20. yüzyılın başından beri ABD’nin adım adım başardığı olduğu şeyin temelini oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Latin Amerika’daki kamuoyu üzerinde çok büyük etkisi olan Arjantinli Papa’yı kullanabilmenin neden önemli olduğu anlaşılabilir. Belki bu durum, kamuoyunu etkileme görevini etkin bir şekilde gerçekleştirememiş olması muhtemel Alman Papa XVI. Benedikt’in beklenmedik bir şekilde görevinden ayrılmasının ardındaki sırrı da açıklayabilir.

 

VATİKAN D.C.

Papa Francis’nın ABD’yi ziyaret etmesinin ardın yatan fikir, Papa’nın Amerika’da kamuoyu yaratmasını hedeflediğinden oldukça iddialıdır. Çıktığı Doğu yakası turu boyunca dikkatlerin Papa’nın iplerini tutanlara yönelmesini engellemek için çaba sarf edilmiştir. New Jersey Valisi Chris Christie, Senatör Marco Rubio ve Milletvekili Paul Gosar gibi Katolik Cumhuriyetçiler’in Papa’yla olan siyasi fikir ayrılıklarını, Papa’nın görüşlerinin ille de Amerikan yanlısı olmadığı algısı yaratmak isteniyormuşçasına basın önünde dile getirmeleri sağlanmıştır. Benzer şekilde, sanki Papa ABD’nin başkentine gelerek düşüncelerini açıkça ortaya koymuş gibi, New York Times’da “Papa Francis’in Amerika’ya Meydan Okuması” başlıklı bir başyazı yayımlanmıştır. Bu gibi girişimler, Amerikan halkını Papa’nın Amerika’nın kuklası olduğu fikrinden uzaklaştırmayı amaçlamıştır. İnandırıcı ve etkili olmak için Papa, devlet eliyle desteklendiği şüphelerine yer vermeden, saygın ve değerli bir olarak tanıtılmıştır.

Washington’ın Papa’nın ziyaretini sayesinde elde ettikleri, Amerikan kamuoyunun Papa’nın Kongre’de yaptığı konuşmada üzerinde durduğu konularla aynı fikirde olmasını gerektirmemiştir. Bu bağlamda elde edilenler, Papa’nın dedikleriyle inandırıcı bir söylem yaratma becerisinde saklıdır. Bilgi, halkın benimsediği veya benimsediğini düşündüğü görüşler ne olursa olsun, söylem önceden tasarlanmış bir dizi seçenek içerisinde kalacak ve öngörülen dengeyi yaratacak şekilde kontrol edildiği müddetçe insanlar A veya B görüşünü veya A ve B arasındaki herhangi bir görüşü benimsemekte özgürdür. Papa’nın söylem şekillendirilmesine dair önceden tasarlanmış bir planın parçası olduğu tezi, ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı Jim Wallis’in de aralarında bulunduğu 36 dini liderin, Papa’nın Kongre’deki konuşmasının iklim değişikliği konusuna ivme kazandıracak bir mesaj vereceğini nereden bildiğinin ve New York Times’ın konuşmanın ertesi günü çıkacak olan sayısında tüm bir sayfayı Papa’nın verdiği mesajı desteklemek için nasıl ayırdığının mantıklı açıklamalarından biridir. Reklamın yapıldığı gazete Papa’nın konuşmasının ertesi günü yayınlanmış olabilir; ancak, reklam yerleştirme çalışmalarının konuşmadan önce başlamış olduğu görülmektedir. Wallis, kamu yararına çevrenin korunması ile ilgili olarak yapılan “küresel tartışmanın” değiştiğini Papa Francis aracılığıyla söylemiş olabilir; ancak Wallis’in konuşmayla ilgili Papa’dan daha fazla bilgiye sahip olması muhtemeldir.

Bağımsız bir Papa Kongre’ye gitmeyebilirdi. Amerika’ya bağlı olmayan X. Pius, I. Dünya Savaşı’ndan önce, 1910 yılında dönemin Başkan Yardımcısı Charles W. Fairbanks ve daha sonra dönemin Başkanı Theodore Roosevelt gibi Amerikalı siyasetçilerle görüşmeyi reddetmiştir. Günümüzde Papaların, büyük siyasi güçlerin emrinde olduklarından, kendilerine verilen siyasi görevler vardır.

Peki Eylül’de gerçekleştirilen bu ziyarete ilişkin hangi ipuçları “Papa gösterisinin” bir Amerikan ürünü olduğunu işaret etmektedir? Bu ipuçları, Papa’nın sözlerindeki belirgin Amerikan deyimlerinde saklıdır. Papa’nın bir topluluk karşısında İngilizce konuşmayı tercih etmesi hafife alınacak bir durum değildir.  Papa’nın Amerika ziyaretinde İngilizce konuşmayı tercih etmesi, her ne kadar Amerikan basınında bunun Papa’nın tercihi olduğu vurgulanmaya çalışılsa da, Papa’dan beklenmesi doğal olan manevi rehberlikten ziyade Amerikan kamuoyunu etkileme görevini üstlendiğine işaret etmektedir.

Papa’nın Amerika’ya hizmet ettiğinin en önemli işareti, Amerikan Federal Hükümeti’nin Kızılderililere geçmişte nasıl davranıldığı hakkında yaptığı yorumdadır. Papa’nın rengi, ABD’nin soykırım söylemini nasıl kontrol ettiğinin farkında olanlar için, Kızılderililerin maruz kaldığı zulümler ve soylarının neredeyse tüketilmesi konusunda kullandığı sözlerle ortaya çıkmıştır: “İlk temaslar genelde sert ve şiddetli olsa da,  geçmişi bugünün ölçütleriyle yargılamak güçtür.”

 

Papa’nın Soykırımı

Bu sözler, Papa’nın I. Dünya Savaşı sırasındaki Ermeni kayıplarıyla ilgili yaptığı açıklamalarla karşılaştırıldığında, Türklere yönelik utanç verici önyargısı ortaya çıkmaktadır. Papa Francis, Ermenilerin mağduriyetinin “20. Yüzyılın ilk soykırımı” olarak nitelendirildiğini ileri sürmeden önce şu sözleri söylemiştir: “Bir kötülüğün üstünü kapatmak ya da kötülüğü inkar etmek, bir yaranın üzerini sarmayarak kanamasına izin veremeye benzer”. Bu benzetme sadece bir çifte standarda değil, aynı zamanda, Papa’nın Amerikan’ın söylemler mühendisliğindeki rolüne işaret etmektedir. Bağımsız bir Papa, 19. yüzyılda Anadolu’daki Amerikalı misyonerlerin gücü nasıl Ermeni Apostolik Kilisesinin geleneksel liderlerinin elinden alıp Ermeni papazları üzerinde Amerikan kontrolünü sağlayan bir eğitim sistemine aktardıklarını, böylece nasıl Ermeni Hristiyanlığını Amerikan Hristiyanlığına dönüştürdüklerini sorgulayabilirdi. Nitekim, Apostolik örgütlenmesi ortadan kaldırılmış ve Ermeni Kilisesinin başına, dış güçlerle işbirliği yapmaya hevesli olan ve kendi halkını Osmanlı İmparatorluğu’nda barış içinde yaşayan bir azınlıktan Osmanlı’ya karşı öfkeli siyasi gruplara dönüştürme amacı güden Amerikan ve İngiliz politikalarını gözü kapalı bir şekilde benimseyen yeni liderler getirilmiştir.

Papa, bağımsız hareket etmemektedir ve bu kadar nüfuz sahibi bir dini kurumun başında olması, Osmanlı’da Ermeni dini liderlerine yapılana benzer, güçlü bir Amerikan manevrasının sonucudur. Kitleleri harekete geçirme gücü olan kurumlar imparatorlukların değer verdiği bir araçtır. Amerika’nın bu tip kurumlara değer vermesinin sebebi,  görünürde güvenilir olan, fakat gerçekte dış güçlerin çıkarlarıyla uyumlu hareket eden liderleri kontrol etmek ve görevde tutmak kaydıyla, sadık grupları harekete geçirebilmesidir. Bu bağlamda Papa Francis, Amerikan çıkarlarına hizmet eden göstermelik papalar dizisinin sonuncusudur.

Konuşan Papa, ipleri elinde tutansa Amerika’dır.

 

*Tal Buenos, Utah Üniversitesi Siyaset Bilimi doktora adayıdır.

 


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.