SIRBİSTAN KOSOVA SİYASETİNİ SORGULUYOR Dr. Erhan TÜRBEDAR
Blog No : 2011 / 32
-
25.09.2011
5 dk okuma
Dr. Erhan Türbedar AVİM, 26 Eylül 2011 Sırbistan günümüze kadar izlediği Kosova siyasetini sorgulamaya başladı. Kosova’nın bağımsızlığının gün geçtikçe güçlendiğinin farkında olan Belgrad, Brüksel’in de baskılarıyla Kosova’ya yönelik yeni bir yaklaşım belirlemeye çalışıyor. Bu çerçevede, Sırbistan’ın AB kapılarını açık tutacak, ayrıca Kosova’nın kuzeyindeki Sırpların durumunu tehlikeye sokmayacak bir çözüm modelinin geliştirilmesi tartışılıyor. Ancak Sırbistan’daki siyasi partilerin bu konuda birbirinden farklı çözüm önerileriyle ortaya çıkıyor olmaları, Sırbistan hükümetinin işini zorlaştırıyor. Öte yandan, Kosova hükümetinin egemenliğini Sırpların kontrolündeki Kosova’nın kuzeyine de yayma çabaları, bir bakımdan seçim sürecine girmiş bulunan Sırbistan hükümetini daha da zor durumda bırakıyor. Sırbistan’ın Kosova siyaseti birçok aşamadan geçti. İlk önce eski Sırp lider Slobodan Miloşeviç silah yoluyla Belgrad’ın Kosova üzerindeki kontrolünü korumaya çalıştı, ancak başaramadı. Kosova’nın 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Belgrad hukuk alanında mücadele etmeyi denedi, ancak başarılı olamadı. Bilindiği gibi, Uluslararası Adalet Divanı 22 Temmuz 2010’da açıkladığı hukuki kanaate, Kosova’nın bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka aykırı olmadığını belirtmişti. Bunun ardından Sırbistan Kosova’ya ilişkin diplomasi alanında yürüttüğü mücadelede önemli bir darbe aldı. Şöyle ki Kosova’nın ilan ettiği bağımsızlığı geçersiz kılmak ve Kosova’nın statüsünü yeniden müzakerelere açmak ümidiyle Temmuz 2010’da BM Genel Kurulu bünyesinde başlattığı girişim, adeta Sırbistan’ın aleyhine sonuçlandı. En son olarak 26 Temmuz 2011’de Kosova ile Sırbistan arasında ortaya çıkan sınır krizi de Belgrad’a darbe vurdu. AB’nin arabuluculuğuyla Sırbistan ile Kosova arasında yürütülen diyalog süreci kapsamında 2 Eylül 2011’de Belgrad, üzerinde “Kosova Gümrüğü” yazan Kosova mühürlerini tanımak zorunda bırakıldı. Son zamanlarda Sırbistan’ı Kosova konusunda daha fazla taviz vermeye zorlayan Brüksel’dir. 23 Ağustos 2011’de Sırbistan’da resmi temaslarda bulunan Almanya Başbakanı Angela Merkel adeta Sırbistan’dan Kosova’nın bağımsız bir devlet olduğu gerçeğini kabullenmesini istedi. 9 Eylül 2011’de Belgrad’da düzenlenen Sırbistan-AB Forumu’nda konuşan AB Başkanı Van Rompuy ise, AB’ye üyeliği yolunda Sırbistan’ın Kosova ile iyi ilişkiler sürdürmesi şart olduğu yönünde mesajlar verdi. Netice olarak, “hem Kosova, hem de AB” olarak bilinen ve bir yandan Sırbistan’ın AB üyeliğinin gerçekleşmesine, öte yandan da Kosova üzerindeki egemenliğinin korunmasına dayalı Belgrad’ın stratejisi gittikçe çıkmaza doğru sürükleniyor. Bu nedenle, Sırbistan’ın yapıcı davranmaması durumunda, söz konusu stratejinin uygulamada “ne Kosova, ne de AB” sloganına dönüşebilme ihtimali bulunuyor. Aslına bakılırsa Belgrad’ın Kosova konusundaki uzun vadeli stratejisi, zamanın kazanılmasını hedefliyordu. Nitekim Belgrad uzun vadede uluslararası ilişkilerde Sırbistan’ın lehine olabilecek bir değişikliğin yaşanmasına ihtimal veriyor, dolayısıyla Sırbistan’ın Kosova karşısındaki konumunun güçlenebileceğini ümit ediyordu. Ancak son zamanlarda Kosova hükümeti ve Batılı ülkeler, Sırbistan ile Kosova arasındaki statükocu durumun daha fazla sürdürülmesine açık olarak karşı çıkıyor. Yine de, bu yöndeki gelişmelerden etkilenerek, Sırbistan’ın Kosova bağımsızlığını yakında tanıyabileceğini düşünmek yanıltıcı olacaktır. Sırbistan açısından Kosova sorunu bir milli gurur ve adalet meselesidir. Ayrıca Kosova’da yaşayan Sırpların durumu ve Kosova’daki Sırp manastır ve Kilislerin korunması da Belgrad açısından hayati önem taşıyor. Bu nedenle, Kosova’nın bağımsızlığını destekleyen Batılı ülkeler bile, Sırbistan’ı Kosova karşısında küçük düşürücü bir konuma getirmemeye özen gösteriyor. Ancak Sırbistan’ın, Kosova’nın bir gün bölünebileceğine dair beklentisinden de vazgeçmesi gerekiyor. Kosova’nın bağımsızlığının Sırbistan tarafından tanınması karşılığında, uluslararası toplumun Kosova’nın bölünmesine onay verebileceğini düşünmek yanıltıcıdır. 1990’lardan bu yana Balkanlar’da yaşanan bölünmelerin hiçbiri etnik sınırlara göre olmamıştır. Kosova’nın olası bölünmesi ise, etnik sınırlara göre bölünmelere ışık yakmak anlamına geleceği için, bütün Balkanlar’da tehlikeli bir domino etkisi yaratabilir. Bu nedenle Batılı ülkeler Kosova’nın kuzeyine ilişkin, sadece Kosova’nın toprak bütünlüğüne aykırılı olmayacak çözümleri değerlendirmeye hazır gözüküyor. Kosova’nın kuzeyinin Kosova hükümetinin kontrolü altına alınmasını en sıkı destekleyen Vaşington’dur. Brüksel ise Kosova hükümetinden, ülkenin kuzeyinde tek taraflı eylemlerde bulunmaktan çekinmesini istiyor. Kosova Uluslararası Sivil Ofisi (ICO) Şefi Pieter Feith, 10 Eylül 2011’de Kosova’nın kuzeyi için Katalonya modelini önerdi. Kosova yetkilileri ise böyle bir teklifi hemen reddetti. Ancak bu öneri, Kosova’nın kuzeyine ilişkin, Belgrad’ın da destekleyebileceği ölçüde geniş bir özerkliğin geliştirilmesi doğrultusunda nabız yoklamalarının yapıldığını gösteriyor. Kosova yetkilileri ise bu konudaki rahatsızlıklarını gizlemiyor ve Kosova’nın kuzeyiyle ilgili Ahtisaari Planı’nda öngörülenlerin ötesine geçilmesi durumunda, şiddete başvurabileceklerinin sinyallerini veriyor. Ne var ki Kosova hükümeti, ülkenin kuzeydeki egemenliğini şiddetle sağlama yoluna giderse, Kosovalı Sırpların da şiddetli direnişiyle karşı karşıya kalabilecektir. Netice olarak bu günlerde Batı Balkanlar’ın istikrarı Kosova’nın kuzeyindeki gelişmelere yakından bağlı gözüküyor.

© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.