KOMEDYEN CUMHURBAŞKANI VE UKRAYNA'NIN GELECEĞI – SÖYLEDİK.COM – 24.04.2019
Blog No : 2019 / 26
24.04.2019
24 dk okuma

Ukrayna’da 21 Nisan 2019’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunu, daha önce hiçbir siyasi deneyimi olmayan komedyen Volodimir Zelenski’nin yüzde 73 civarında oy alarak kazanması, uluslararası basında geniş yer buldu. Şimdi, hem siyasi deneyimi olmayan birinin nasıl böyle bir başarı elde ettiği tartışılıyor hem de Ukrayna’nın bundan sonra nereye yöneleceğine ilişkin farklı görüşler öne sürülüyor.

Aslına bakarsak, gelişmeleri dikkatle takip edenler açısından, bu sonuç, sürpriz olmadı. (Gerek seçimlerin ilk turundan hemen önce, gerek ilk turun ardından, olası gelişmeleri analiz etmiştik. (bkz: http://soyledik.com/tr/makale/7850/ukrayna-secimleri-veya-1-nisan-sakasi--deniz-berktay.html ) Peki, Zelenski’nin başarısı neye dayanıyor? Yakın gelecekte olabileceklere ilişkin nasıl bir senaryo okuması yapabiliriz? 

İkinci Tur ve Uluslararası Yankılar

Ukrayna cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 31 Mart’ta düzenlenen ilk turunda, komedyen Volodimir Zelenski, yüzde 30,4 oranında oy alarak birinci gelirken, Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko yüzde 15,9 oranında (yani, Zelenski’nin oylarının yaklaşık yarısı kadar) oy alabilmiş; Ukrayna siyasetinin en güçlü isimlerinden, eski başbakanlardan Yuliya Timoşenko ise oyların ancak yüzde 13’ünü alarak, ikinci tura çıkma imkanından mahrum kalmıştı. Böylelikle Zelenski, ilk turda, oylamaya katılan neredeyse her üç kişiden birinin oyunu alırken, cumhurbaşkanının oyları ile ana muhalefet liderinin oylarının toplamından daha fazlasını almış oluyordu. İlk turda Poroşenko sadece milliyetçi eğilimlerin en güçlü olduğu Batı Ukrayna’nın Lviv ve Ternopol illerinde birinci gelirken, Yuliya Timoşenko İvano Frankovsk ilinde birinci olmuş, diğer bütün illerde, Zelenski birinci gelmişti. Bu illere, Poroşenko’nun en çok yatırım yaptığı Vinnitsa ili de dâhildi. Bu, aslında, Poroşenko açısından sonun başlangıcına işaret ediyordu.

21 Nisan’daki ikinci tura, seçmenin yüzde 61,37’si katıldı (ilk turda katılım, yüzde 62,8 olmuştu. Dolayısıyla, ilk turda başka adaya oy verenlerin neredeyse tamamı, ikinci tura katılarak, “kötünün iyisi” olarak gördüğü kişiye oy vermeyi tercih etti). Seçmenin yüzde 73,22’si Zelenski’ye oy verirken, Poroşenko’nun oyları, yüzde 24,45’te kaldı. Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’nun bu seçimlerin kendisi ile Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin arasında geçeceğini ima eden afişler astırıp milliyetçi seçmeni seferber etmeye çalışmasına rağmen, Ukrayna’nın en milliyetçi illerinden olan Batı Ukrayna’nın Lviv ili dışında, hiçbir ilde oyların çoğunu alamadı (radikal milliyetçi eğilimlerin en güçlü olduğu Ternopol ilinde bile, oyların büyük çoğunluğunu Zelenski aldı). İlk turda başka adaylara verenlerden Poroşenko’ya ancak 10 puan kadar yönelme olurken, Zelenski, Rusya’ya sempatiyle yaklaşan kitlelerin oylarının hemen hemen tamamını, ayrıca, milliyetçi eğilimli Batı Ukrayna seçmeninin çok büyük bölümünün oylarını almayı başardı.

Oy verme işleminin ardından ilk sandık çıkış anketlerinin Zelenski’nin yüzde 73 civarında oy aldığına işaret etmesi üzerine, Cumhurbaşkanı Poroşenko, yenildiğini kabul ederek, rakibini kutladı ve “güçlü bir muhalefet oluşturacaklarını” açıkladı. Bunun ardından, Zelenski’ye yabancı ülkelerden tebrik mesajları gelmeye başladı.

Poroşenko’nun kendisini “Rus tehdidine karşı tek seçenek” olarak göstermesine karşılık, Zelenski’nin zaferini ilk kutlayanlardan biri, Rusya karşıtı çizgi izleyen ülkelerden Polonya’nın Cumhurbaşkanı Andzey Duda oldu. Üstelik de Duda, Zelenski’yi Polonya’ya davet etti. Benzer bir tebrik ve davet mesajı da, Almanya Başbakanı Angela Merkel’den geldi. ABD Başkanı Donald Trump da, Zelenski’yi telefonla arayıp tebrik etti. (Trump’ın ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in tebriklerinde dikkat çeken bir husus, bir taraftan Zelenski’yi tebrik ederken, diğer taraftan Poroşenko’nun icraatlarını övmeleri oldu).

Rusya’dan gelen mesajlar ise, daha farklı. Kremlin’in çizgisini benimseyen Çeçenistan Lideri Ramzan Kadirov’un sıcak bir tebrik mesajı göndermesine karşılık, Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev, ilişkilerin düzeltilmesi için hala şans olduğunu ifade eden, “ihtiyatlı iyimserlik” içeren bir mesaj yayımladı.

Zelenski’nin Başarısı

Peki, Zelenski’nin rekor düzeyde oy almasının nedenleri nedir?

Bu konuda öncelikle belirtmek gerekirse, Zelenski’nin başarısı, kendisinin yarattığı sempati veya güven hissinden ziyade, toplum genelinde hem Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko’ya, hem de genel olarak gelmiş geçmiş siyasetçilere duyulan tepkiden kaynaklanıyor. Bundan beş yıl önce, 2014’ün şubat ayında Batı yanlısı kesimlerin gerçekleştirdiği ihtilalin temel nedeni, yolsuzluklara duyulan tepki idi. İhtilal sonucunda, Rusya’ya yakın bir çizgide bulunan dönemin Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç Rusya’ya kaçmıştı. İhtilalin yarattığı karmaşadan yararlanan Rusya yönetimi, Kırım’daki Rus nüfusla da işbirliği yaparak Kırım Yarımadası’nı kendi topraklarına kattığını açıklamış, ardından da, Doğu Ukrayna’nın Donbas bölgesindeki Rus sempatizanı nüfusun tepkisinden yararlanarak, Donbas’ta ayrılıkçıların iki il merkezini (Donetsk ve Lugansk) ele geçirmesini sağlamıştı.

Bu şartlarda Ukrayna’da düzenlenen erken cumhurbaşkanlığı seçimlerini işadamı Petro Poroşenko, ilk turda oyların yüzde 56’sını alarak kazanmıştı. Ancak, Poroşenko döneminde yolsuzluklar konusunda fazla mesafe alınamaması, yoksulluğun artması, ona yönelik tepkilerin de yoğunlaşmasına neden oldu. Poroşenko’nun reytingi, geçen yaz, yüzde 5’lere kadar düşmüş ve seçim olması halinde ikinci tura kalıp kalamayacağı bile tartışılmaya başlamıştı.

Poroşenko’nun reytingini arttıran unsur, son dönemde Ukrayna milliyetçiliğine vurgu yapması oldu. Poroşenko, Ukrayna’da Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrı (fakat Fener Rum Patrikhanesi’ne tabi) bir Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin kurulmasına öncülük ederek (bu konuya her aşamada müdahil olarak), “Ukrayna’yı dini alanda Rusya’nın egemenliğinden kurtaran kişi” olarak kendisini ortaya koydu.

Ukraynacayı toplumun her alanında egemen kılan düzenlemeler getirdi. Ayrıca, Ukrayna’nın yeni, modern bir orduya sahip olmasının kendi başarısı olarak ortaya koydu. Böylelikle, seçim kampanyasını, “dil, inanç, ordu” ekseni üzerine oturttu.

Ayrıca Poroşenko, seçimlerin daha ilk turundan önce, kendisini tek milli lider olarak lanse ederken, başkalarına verilecek oyların Rusya’ya yarayacağını söyledi (yani, karşıdaki herkesi, “şer ittifakı” olarak gösterdi). Ancak, Poroşenko’nun bu propagandası, beklenen sonucu getirmedi. Zira propagandanın iki ayağı olan “dil” ve “inanç” konusu, Rusça konuşan ve Moskova Patrikhanesi’ne bağlı kiliselerde ibadet eden veya en azından etnik Ukrayna milliyetçiliğine mesafeli olan kitlelerin (özellikle de, nüfusun en yoğun olduğu güney ve doğu illerinin) tepkisini çekti. Nitekim bu illerde, seçmenin yüzde 10’dan azı, Poroşenko’ya oy verdi. Ayrıca, Poroşenko’nun “ulusal kilise” projesi de, istenen sonucu vermedi.

Milliyetçilerin beklediği şekilde, patrikhane statüsünde olan, dünyadaki diğer Ortodoks kiliseleri tarafından tanınan bir kilise yerine, Fener Patrikhanesi’ne bağımlı ve Fener dışında kimse tarafından tanınmayan bir yapı ortaya çıktı. Propagandanın üçüncü ayağı olan “ulusal ordu” ise, Poroşenko’nun yakın çevresinden bazı kişilerin Rusya’dan bazı askeri malzemeleri kaçak yolla Ukrayna’ya getirtip Ukrayna Ordusu’na piyasa fiyatlarının üstünde fiyatlarla sattıklarının ortaya çıkmasıyla, çökmüş oldu.

Sonuçta, milliyetçi eğilimlerin güçlü olduğu bölgelerde bile Poroşenko’nun milliyetçiliği “samimi” bulunmazken, buralardaki seçmen, bütün yolsuzluklardan ve ekonomik sorunlardan sorumlu tuttuğu Poroşenko’nun karşısındaki adaya yöneldi. (Lviv ve Rivne illerinde ikinci turdan önce yaptığım sokak röportajlarında konuştuğum kişilerin pek çoğu, “Poroşenko, iktidarda daha da zenginleşti fakat seçimden hemen önce, vatanı milleti hatırladı. Biz, ona karşı, ehveni şer olarak gördüğümüz Zelenski’ye oy vereceğiz”, diyorlardı).

Rusça konuşan nüfusun yaşadığı ve Rusya sempatisinin güçlü olduğu güney ve doğu illeri ise, kendisinin de ana dili Rusça olan ve bu kesime hoşgörü göstereceğini açıklayan Zelenski’ye yöneldi. Ukrayna’da Rus yanlısı seçmenin önemli bir bölümünün Rus yanlısı Kırım ve Donbas gibi bölgelerin Rusya’nın denetimine geçmesi (dolayısıyla hükümet kontrolündeki bölgelerde Rus yanlılarının sayıca azalması) ve iki ülkenin fiilen savaş halinde olmasının sonucunda Ukrayna seçimlerinde oy kullanamaması nedeniyle son beş yıldır Rusya yanlılığını açık şekilde savunan bir adayın cumhurbaşkanı olma şansının kalmaması nedeniyle, buralarda yaşayanlar, kendi farklılıklarına hoşgörü göstereceğine inandıkları kişiyi seçtiler.

Zelenski, mevcut siyasetçilere tepki duyulan şartlarda, şov dünyasında yıllardır tanınan, fakat siyasete yeni atılan biri olarak, reyting toplamaya başladı. “Halkın Hizmetkarı” adlı dizide canlandırdığı ve öğretmen iken cumhurbaşkanı olan Vasil Goloborodko karakteriyle, hiçbir çıkar grubuyla ilişkili olmadan devletin başına geçilebileceği mesajını vermişti. Ancak, Zelenski hakkında yaygın olarak söylenenin aksine, Ukraynalı seçmenin Zelenski’yi bu dizi filmdeki karakterle özdeşleştirdiği için oy verdiğini söylemek, yanlış olur. Zira kamuoyu yoklamaları, Zelenski’nin gerçek reytinginin yüzde 10 civarında olduğunu, asıl olarak, cumhurbaşkanına ve diğer siyasetçilere olan tepkiden ötürü oy aldığını ortaya koyuyor. (Seçimlerden önce, Ukrayna’nın farklı bölgelerinde görüşme yaptığım seçmenlerden, oyunu Zelenski’ye vereceğini açıklayanlar, “onun başka işadamlarının adamı olabileceğini biliyoruz. Deneyimi de yok. Fakat şu anda, ehveni şer, odur ve artık birşeylerin değişmesi gerekiyor. Hiçbir şey, şimdiki durumdan kötü olamaz”, diyerek, Zelenski’yi ideal bir lider olarak görmediklerini söylemişti).

Zelenski’nin başarısında önemli bir husus, genç nüfusun fazla seyretmediği televizyon kanalları yerine, internet ve sosyal medya üzerinden propagandaya ağırlık vermesi oldu. İzlediği bir diğer başarılı yöntem (tabii bunda, kendi seçim kampanyası danışmanlarının payı büyük), seçimlerden önce Poroşenko’yla veya diğer siyasetçilerle tartışmaya girmemek ve röportaj vermemek oldu. Zelenski’nin siyasi deneyiminin olmaması, onun en zayıf yönü olduğu için, seçimlerden önce gireceği bir tartışma, diğer adaylar karşısında onun açısından ağır sonuçlara yol açabilirdi. Bunların yerine Zelenski, görüşlerini, sosyal medyaya yüklediği videolarda yaptığı açıklamalarla kamuoyuna duyurdu.

(Poroşenko’yla televizyon stüdyosunda tartışmaktan kaçındı ve bunun yerine, Kiev Olimpik Stadyumu’nda, fanatiklerin tezahüratları arasında onunla karşılıklı bir söz düellosu gerçekleştirdi. Uzmanların da ifade ettiği üzere, buna gerçek bir siyasi tartışmadan ziyade, şov demek, daha doğru olurdu.)

Bunların dışında, Zelenski’nin reytinginin henüz düşük olduğu dönemde Poroşenko’nun çevresinin ona yönelik yürüttüğü itibarsızlaştırma kampanyası, Poroşenko’ya tepki duyan kitlelerde tam ters etki gösterdi ve Poroşenko’ya yönelik tepkilerin Zelenski’ye desteğe dönüşmesini sağladı. Böylelikle, Aralık ayında geri sıralarda yer alan Zelenski, bir anda, seçmenin odağı haline geldi.

Demir Leydi’ye Ne Oldu?

Bu noktada, bir zamanlar Ukrayna’nın “demir leydisi” olarak adlandırılan, eski başbakanlardan Yuliya Timoşenko’nun neden ikinci tura kalamadığına da değinmekte yarar var. Bunun, birkaç nedeni var: Birincisi, Timoşenko’nun başbakan olduğu 2010 öncesi dönemden ötürü ona hala tepki duyan belli bir kesim var. İkincisi, siyasi gözlemcilerin de işaret ettikleri üzere, Timoşenko, seçim kampanyasına çok erken (geçen yılın yaz mevsiminde) başladı ve siyasi polemiklerde ve seçim kampanyasında kullanabileceği bütün malzemeyi erkence tüketti. Dolayısıyla, sonraki aylarda yeni bir şey öne süremedi. Üçüncüsü, Ukrayna kamuoyunun ayrıntılı seçim programlarını fazla incelemediğine dikkat etmeden, seçim kampanyasını, ayrıntılı bir “yeni yol” programı üzerine oturttu. Oysa ki siyasi gözlemcilerin de işaret ettiği üzere, vitrine böyle ayrıntılı bir program koymak yerine, kendisini koysaydı, başka bir deyişle, kendisinin siyasi tutumu nedeniyle üç yıl hapis yatmış, fakat mücadeleden vazgeçmemiş bir lider olduğunu vurgulasaydı, daha başarılı olabilirdi. Dördüncüsü ve belki de en önemlisi ise, üç ay öncesine kadar Poroşenko’nun baş rakibi olan ve Ukraynalı siyasetçiler arasında reytingi en yüksek kişi olan Timoşenko, seçim kampanyasında sadece, ezeli siyasi hasımı olan Poroşenko’yu kendisine hedef aldı; Zelenski’nin reytinginin giderek yükseldiğini görmedi ve seçim kampanyasında onu görmezden geldi. Sonuçta, ilk turda yüzde 13 civarında oy alarak elendi. Fakat ilk tur sonrasında, ikinci turda hiç kimseyi desteklemeyeceğini açıklayarak ama aynı zamanda Poroşenko’yu eleştirmeyi sürdürerek, kendi seçmen tabanını, Zelenski’ye yönlendirmiş oldu. Timoşenko’nun tavrına benzer bir tavrı, ikinci tura kalamayan Anatoliy Gritsenko gibi milliyetçi eğilimli siyasetçiler de gösterdi. Sonuçta, milliyetçi kesimlerin de önemli bir bölümü, “gerçek milliyetçi” olarak görmedikleri Poroşenko’ya oy vermedi ve ya seçime katılmadı, ya da, onun karşısındaki Zelenski’yi seçti. (Konuştuğum bazı milliyetçiler, Zelenski’nin seçilmesi halinde, zayıf bir cumhurbaşkanı olacağını, böylelikle parlamentonun yetkilerinin artacağını, bu nedenle ona oy vereceklerini söylemişlerdi. Bu tavrı da not düşmek gerekir.)

“Yetmez Ama Evet” Kampanyası

Poroşenko’nun ilk turda yüzde 15 oy alması üzerine, bazı milliyetçi aydınlar, bildiriler imzalayarak ve gazetelere açıklamalar yaparak, kendilerinin Poroşenko’yu ideal lider olarak görmediklerini, Poroşenko’nun pek çok hatasının olduğunu fakat Rusya’yla savaş şartlarında Poroşenko’ya oy vermeyip de Zelenski gibi deneyimsiz birine oy vermenin ülkeyi yıkıma sürükleyeceğini söyleyerek, milliyetçi seçmeni, her şeye rağmen, Poroşenko’ya oy vermeye çağırdılar. Bu kampanyaların etkisi, yukarıda da belirttiğimiz üzere, zayıf kaldı.

Zelenski’nin Zayıf Noktası

Zelenski, hem Poroşenko’ya tepkili olan milliyetçilerin hem de Poroşenko’nun milliyetçi politikalarından rahatsızlık duyanların oyunu aldı. Yani, birbirinden taban tabana zıt siyasi görüşü benimsemiş kesimlerin oyunu aldı. Bu, aslında onun en zayıf noktalarından birini oluşturuyor. Zira bir kesimi tatmin etmeye yönelik politikaları, diğer kesimlerin ondan uzaklaşmasına neden olacak. İkincisi, Ukraynalı seçmen, genellikle, kısa sürede sonuç görmek ister ve ülkede görülen olumsuzluklardan, o anda iktidarda bulunan kişiyi sorumlu tutar. Bu da, Zelenski’nin ekonomik konularda ve yolsuzlukla mücadele konusunda kısa sürede belli başarılar gösterememesi halinde, çok zor durumda kalacağı anlamına geliyor. Üçüncüsü, Ukrayna Anayasası’na göre, devlet yönetiminde yetkilerin büyük kısmı parlamentoya ait olduğu, cumhurbaşkanının yetkileri sınırlı olduğu için, Zelenski’nin, parlamentodan belli bir destek bulması gerekiyor. Fakat şu anki parlamentoda, kendisine bağlı bir grup bulunmuyor. Zelenski’nin kurduğu “Halkın Hizmetkarı” adlı parti, şu anki kamuoyu yoklamalarında önde görünse de, henüz örgütleme aşamasını tamamlamamış olan bu partinin, ekim ayında yapılması beklenen parlamento seçimlerinde yüksek oy alacağı, şüpheli. Her şey bir yana, Zelenski’nin iktidarda bulunacağı dönem, partinin reytinginin azalmasına neden olabilir. İkincisi, Zelenski’ye verilen oyların büyük çoğunluğu, yukarıda değindiğimiz üzere, emanet oylar. Parlamento seçimlerinde seçmen, kendisini daha çok temsil ettiğini düşündüğü partilere oy vermeyi tercih edebilir. Dolayısıyla, Zelenski’nin partisi, tek başına iktidara gelemeyebilir. Bu da, Zelenski’nin eski siyasi güçlerden hiçbiriyle işbirliği yapmamayı vaat etmiş olmasına karşılık, gerçek şartlar altında bunların bazılarıyla işbirliği yapacağı anlamına geliyor.

Parlamento Feshedilir mi?

Zelenski’nin vaatlerinden biri de, şimdiki parlamentonun feshedilerek, erken seçimlere gidilmesiydi. Ancak, Zelenski’nin anayasaya göre, bunu 27 Mayıs tarihine kadar gerçekleştirmesi gerekiyor. Öte yandan, Zelenski’nin resmen göreve başlamasına, en az bir ay var. Yani, göreve başlaması, Mayıs ayının sonlarını bulacak. Böylelikle, parlamentoyu feshetmek için yeterli zamanı olmayacak. Kulisler de, parlamentonun feshedilmesini istemeyenlerin, Zelenski’nin göreve başlama süresini mümkün olduğunca geciktirmeye çalıştığını söylüyor. Bu şartlarda, Zelenski’nin yakın gelecekte parlamentoyu feshetme ihtimalinin düşük olduğu görülüyor.

Başbakanın Tavır Değişikliği

Ukrayna Cumurbaşkanı Petro Poroşenko’nun göreve getirdiği Başbakan Volodimir Groysman, dün yaptığı açıklamada, kendisinin, “ideolojik farklılıklar olmadığı sürece” yeni cumhurbaşkanı ile çalışabileceğini açıkladı. Bunun, seçimden sonra “etkili muhalefet” haline geleceğini söyleyen Poroşenko’nun açıklamalarıyla nasıl bir zıtlık oluşturduğu, ortadadır. Nitekim siyasi gözlemciler, Groysman’ın uzun zamandan beri kendi siyasi gücünü kurmaya niyetli olduğuna, fakat Poroşenko’nun iktidarda bulunduğu dönemde bunu yapamadığına, şimdi ise, Poroşenko’nun devrildiği şartlarda, bunu gerçekleştirme fırsatı yakaladığına dikkat çekiyor ve Groysman’ın önümüzdeki parlamento seçimlerine kendi partisiyle gireceğini söylüyor.

Ayrıca, Poroşenko’nun partisindeki bölünmenin Groysman’ın grubunun ayrılmasıyla sınırlı kalmayacağı, önümüzdeki günlerde, dünya eski ağırsıklet boks şampiyonu ve şimdiki Kiev Belediye Başkanı Vitaliy Kliçko’nun başkanı olduğu UDAR (Yumruk Darbesi) partisinin tekrar Poroşenko’nun partisinden ayrılacağı konuşuluyor. Bu ihtimallerin gerçekleşmesi halinde, Poroşenko’nun partisi, Ukrayna siyasetinin önde gelen güçlerinden biri olma özelliğini yitirecektir. Poroşenko’dan kopan grupların da Zelenski ile koalisyon kurmaları, güçlü bir olasılık olarak görünüyor. Zelenski, Rusça konuşan nüfusa hoşgörülü yaklaşmasına karşılık, siyasi açıdan, Batıcı bir çizgi izliyor. Dolayısıyla, dış politik tercihi, temel olarak, parlamentodaki diğer siyasi güçlerle bir zıtlık teşkil etmiyor.

Dış Politik Yönelim

Zelenski’nin seçilmesinden sonra Batılı liderlerin sıcak tebrik mesajları yayımladığını, Rusya Başbakanı Medvedev’in ise “ihtiyatlı iyimserlik” sayılacak bir açıklama yaptığını yukarıda kısaca söylemiştik. Zelenski’yi ilk ülkesine davet eden lider, Polonya Cumhurbaşkanı Andrzey Duda oldu. Batı yanlısı ve Rusya karşıtı politika izleyen Polonya’nın Ukrayna’nın yeni cumhurbaşkanına yönelik bu sıcak tavrını, Polonya yönetiminin Ukrayna milliyetçiliğinden hazzetmemesi ve şimdiki Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’nun İkinci Dünya Savaşı yıllarında sivil Polonyalıların ölümünden sorumlu tutulan bazı radikal milliyetçileri ulusal kahraman ilan etmesinden rahatsızlık duyması ile açıklayabiliriz.

Poroşenko döneminde ulusal kahraman olarak ilan edilen ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında hem Sovyet Ordusu’na ama hem de Polonyalılara karşı çarpışmış olan Stepan Bandera, Polonyalılar tarafından “katil” olarak görülüyor. Ukranya ve Polonya yönetimlerinin Batı yanlısı olmalarına karşılık, tarih tartışması, iki ülke ilişkilerini geçen yıl krize sokmuştu. Zelenski ise, Batı yanlısı çizgisi, buna karşılık etnik Ukrayna milliyetçiliğine karşı mesafeli tutumuyla, Polonya yönetimi açısından, ideal bir lider.

Zelenski’yi ülkesine davet eden ikinci liderse Almanya Başbakanı Angela Merkel oldu. Almanya yönetimi, Rusya’yla iyi ilişkileri korumak isteyen ve Ukrayna sebebiyle Rusya’yla ilişkileri bozmayı hiç arzu etmeyen bir ülke. Dolayısıyla, Almanya açısından da Zelenski, Batı yanlısı çizgiye sahip fakat Rusya’yla savaşçı değil uzlaşmacı üslubu tercih eden bir lider olarak, ideal biri.

Ukrayna’nın son beş yıldır içine düştüğü maddi zorluklar, onu Batı’ya giderek daha bağımlı hale getirdi. Bu şartlarda, Ukrayna’da iktidara gelecek birisinin zaten ABD ile ilişkileri bozması, beklenemez. Ancak Zelenski, gerek seçim öncesi konuşmalarında, gerekse seçimin hemen ardından yaptığı konuşmada, temel önceliğinin, Doğu Ukrayna’da çatışmaların sona ermesi ve Rusların eline esir düşen Ukraynalı askerlerin memleketlerine dönmesi olduğunu söyledi. Ateşkes konusuna ve askerlerin eve dönebilmesine vurgu yapması, Poroşenko’nun yaklaşımından daha farklı bir yaklaşım ortaya koyacağını gösteriyor. Ancak, yine de bu konuda iki lider arasındaki farkı fazla büyütmemek lazım. Zira Poroşenko’nun Zelenski’yi Kırım ve Donbas gibi işgal altındaki bölgeleri geri almaya yönelik hiçbir planı olmamakla suçlamasına karşılık, kendisinin buraları geri alma planının olup olmadığı, belli değil. Poroşenko’nun 2014’te cumhurbaşkanı seçilir seçilmez en kısa sürede Kırım’ı geri alacağını ve Donbas’tan ayrılıkçıları iki hafta içinde kovacağını söylemesine karşılık, 5 yılda bu iki konuda, hemen hiç mesafe kat edilmedi. Minsk Ateşkes Anlaşmaları süreciyle, Donbas bölgesi, dondurulmuş çatışma bölgesi haline geldi.

Zelenski de, seçilir seçilmez yaptığı konuşmada, Donbas Sorunu’nda Minsk Süreci’ni esas alacaklarını söyledi. Böylelikle, Zelenski döneminde, Rusya’yla çatışmacı üsluptan vazgeçilebileceğini, diğer taraftan, işgal altındaki bölgelerde statükonun devam ettirileceğini öngörebiliriz. İşgal altındaki bölgelerin kısa zamanda Ukrayna’nın denetimine geçmesini, zaten hiç kimse beklemiyor. Buna karşılık Ukrayna’nın başında bulunan bir liderin Kırım ve Donbas’tan resmi olarak vazgeçmeye kalkması, Ukrayna’nın mevcut şartlarında, siyasi açıdan intihar etmesi demek olur.

Milli Kimlik Politikaları

Zelenski’yi Poroşenko’dan ayırt eden en önemli husus, ulusal kimlik konusuna yaklaşımıdır. Zelenski’ye en büyük desteğin Rusça konuşan ve Ukraynaca’nın ve Ukrayna miliyetçi ideolojisinin her yerde geçerli hale getirilmesine tepki duyan güney ve doğu illerinden gelmesi de, bundan kaynaklanıyor. Dolayısıyla, yeni dönemde, en büyük değişiklik, Rus karşıtlığına dayanan yeni bir Ukrayna kimliği inşa çabalarından vazgeçilmesi olacaktır. Bunun, ülkenin farklı kesimlerinin bütünleşmesini kolaylaştırıcı bir gelişme olacağı, öngörülebilir.

Kilise Politikası

Zelenski’yi seçimin ardından ilk kutlayanlardan biri, Moskova Patrikhanesi’ne bağlı Kiev Metropoliti Onufriy oldu. Kısa bir süre sonra da, Moskova Patriği (Rus Ortodoks Kilisesi’nin başı) Kirill, Zelenski’yi tebrik etti. Zelenski’nin destek aldığı kesimler, yukarıda da kısaca değindiğimiz üzere, Poroşenko’nun Moskova Partrikhanesi’nden ayrı, milliyetçi çizgide yeni bir Ukrayna Ortodoks Kilisesi kurma çabasına tepki gösteren kesimlerdir. Zelenski’nin bu konuda tavrının farklı olacağını ve Moskova Patrikhanesi’ne açık destek vermese de, en azından bu kilisenin devlet tarafından “düşman kilise” olarak gösterilmesi ve devletin yeni kiliseye geçişleri teşvik etmesi şeklindeki politikalara son vereceğini, yani, dini alanda statükoyu devam ettireceğini öngörebiliriz. Bu açıdan da, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kaybedenlerinden biri de Fener Rum Patrikhanesi’dir.


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.