KIBRIS BARIŞ HAREKÂTIMIZIN 46. YILDÖNÜMÜNDE DÜŞÜNDÜKLERİM - 20.07.2020
Blog No : 2020 / 17
20.07.2020
5 dk okuma

Tugay ULUÇEVİK*

 

20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtımızın 46. Yıldönümü ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Barış ve Özgürlük Bayramı kutlu olsun! 

Bu anlamlı Bayram'ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) çatısı altında ilelebet kutlanmasını gönülden dilerim.

Kıbrıs Barış Harekâtımız, şanlı ve kahraman Silâhlı Kuvvetlerimizin en anlamlı ve çok amaçlı zaferlerinden biridir. Türkiye’nin güvenliğini koruma, Kıbrıs Türk varlığının idamesini sağlama ve Kıbrıs’ın bir Yunan adasına dönüşmesini kesin biçimde önleme amaçlarıyla gerçekleştirilmiştir.

Millî çıkarlarımızın korunması ve Kıbrıs’ın bir istikrarlı barış ve huzur adası haline getirilmesi uğruna Kıbrıs Barış Harekâtımızda şehit olan ve gazilerimizden hayata veda eden kahramanlarımızı rahmet, minnet ve tazimle anıyorum. Hayatta olan gazilerimizi şükran, minnet ve saygıyla kucaklıyorum.

Yunanistan’ın bir oldubitti şeklinde Ada’da gerçekleştirdiği darbe üzerine gereken diplomasiyi süratle gerçekleştiren, Ankara’da koalisyon ortakları arasında ve muhalefet partileriyle istişareyi hızla  tamamlayıp, 1960 Garanti Andlaşması’na göre Türkiye’nin sahip olduğu Kıbrıs’a askerî müdahalede bulunma hakkının kullanılması kararını alan Başbakan Bülent Ecevit ile Başbakan Yardımcısı Necmeddin Erbakan’ı ve 5 gün içinde gereken hazırlıkları tamamlayarak harekât emrinin icra edilmesini sağlayan TSK’nın her kademedeki Komutanlarını rahmet, şükran ve saygıyla anıyorum.

Kıbrıs Barış Harekâtımız, Yunanistan’ın ve Kıbrıslı Rumların Kıbrıs adasını Yunanistan’ın egemenliği altına alma -Enosis- tarihî emel ve hedeflerinin gerçekleşmesine Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin izin vermeme azim ve iradisini açık ve somut biçimde ortaya koymuştur.

Kıbrıs Barış Harekâtımızdan sonra gerçekleşmesi mümkün olan siyasî ve diplomatik gelişmelerle Kıbrıs adasında doğal çözüm şeklinin temel taşları döşenmiştir. Bu temel taşları üzerinde Kıbrıs Türk halkının bağımsız iradesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kalıcı barışın, demokrasinin sembolü bir abide olarak yükselmiştir.

Geçen 46 yıl içinde Kıbrıs konusu çerçevesinde yaşananlar, federal çözüm şeklinin romantizmin, hayalciliğin ürünü olduğunu çarpıcı biçimde kanıtlamış bulunmaktadır.

Bu romantizmin, hayalciliğin 24 Nisan 2004’te “federal çözüm” şeklinin Kıbrıs Rum halkı tarafından reddedilmesiyle aslında yok olması gerekirdi. Çünkü 2004’ten sonra yaşananlarla da Kıbrıs ile ilgili gerçekler çok daha belirgin ve somut şekilde ortaya çıkmıştır.

Bu gerçeklere rağmen günümüzde “federal çözümü” bir tutku, saplantı olarak savunmaya devam edenlerin niyetlerinin, Ada’da, bölgede ve hatta küresel plânda istikrarlı bir barış ortamının yaratılması olmadığını anlamanın, idrak etmenin zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir. Doğu Akdeniz’de “suları bulandırarak balık avlama” ve Türkiye'nin ve KKTC'nin millî çıkarlarına set çekme peşinde olanlara ve bu emellere hizmet edenlere meydan boş bırakılmamalıdır.

Türkiye’de ve KKTC’de siyaset kurumu Ada’da iki bağımsız ve egemen devletin varlığı ve Türkiye’nin 1960 Andlaşmalarından kaynaklanan “fiilî” ve “etkin” hak ve yetkilerinin devamı temelinde çözüm hedefinde birleşmelidir. Bu hedef dışında güdülecek çözüm hedefleri, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk halkının 1960’ta elde ettiği kazanımların ve Türkiye’nin ağır bedeller ödeme pahasına gerçekleştirdiği Barış Harekâtımızın sonuçlarının zaman içinde yok olması neticesini doğuracaktır. Bu sonuçları tahmin etmek ve görmek artık bir kehanet veya dirayet ve basiret işi olmaktan çıkmıştır. Hasımlarımızın niyetleri apaçık bellidir.

KKTC Cumhurbaşkanlığı ve Kıbrıs Türk Halkı, içinde Türkiye’nin de tam üye olarak yer almadığı Avrupa Birliği’ne, sadece Kıbrıs Rum kesimini temsil eden “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne yamanarak katılmanın sonuçlarını da çok iyi hesap etmelidir.

Rumlar oyunlarını gayet açık biçimde oynamaktadırlar. Rumların ve Yunanistan’ın sonunda “osmosis” sağlayacak bir çözüm şekli dışında başka bir çözüme itibar etmeyeceği bellidir. Türkiye'nin ve KKTC'nin bundan böyle izleyeceği yolda kararlılığını göstermek üzere KKTC'nin Türkiye'ye ilâve olarak başkaca Devletler tarafından da tanınmasına yönelik girişimlere başlanılmalıdır.

BM tarafından tanınmış ve AB üyesi olan sözde Kıbrıs Hükûmeti'nin, BM'nin, AB'nin vs. müzakere çağrılarındaki, tavsiyelerindeki art niyet bellidir: KKTC halkının iradesine takılmış olan pranganın Kıbrıs Türk halkı pes edinceye kadar devam ettirilmesidir. “Müzakere süreci devam ediyor, aman pişmiş aşa su katmayın” sözleriyle KKTC'nin diplomatik tanınma sürecinin engellenmesidir.

Kıbrıs Türk halkının her türlü askerî, siyasî ve ekonomik saldırı ve baskı karşısında millî duygularla, cesaretle, kahramanlıkla, fedakârlıkla, metanetle, kararlılıkla gösterdiği efsanevî direnişine, Millî Dava’ya hizmet anlayış ve duygusuyla önderlik ve rehberlik etmiş olan Dr. Fazıl Küçük’ün ve KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın aziz hatıralarını rahmet, sevgi ve saygıyla yad ediyorum.

 

* Büyükelçi (E)


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.