
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) uygulayan ve Avrupa Konseyi bünyesinde uluslararası bir mahkeme olarak, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin korunmasında merkezi bir rol oynamaktadır. Ancak, Danimarka öncülüğünde dokuz AB ülkesinin (Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya, İtalya ve Polonya) AİHM’yi hedef alan ve suç işlemiş yabancı uyrukluların sınır dışı edilmesine yönelik kısıtlamaları eleştiren mektubu, mahkemenin otoritesine ve Avrupa’daki insan hakları rejimine yönelik ciddi bir meydan okuma teşkil etmektedir. Bu mektup, hukukun ve insan haklarının üstünlüğünü savunanların, işlerine gelmediğinde bu ilkeleri nasıl göz ardı etmeye çalışabildiklerine örnek oluşturmaktadır. Bu analiz, söz konusu mektubu uluslararası ilişkiler perspektifinden ele alarak, Avrupa’daki insan hakları uygulamasındaki çelişkileri inceleyecektir.
22 Mayıs 2025’te yayımlanan mektup, AİHM’nin suç işlemiş yabancı uyrukluların sınır dışı edilmesine getirdiği kısıtlamaları eleştirmekte ve mahkemenin AİHS’yi yorumlama biçimini sorgulamaktadır. Danimarka’nın liderlik ettiği bu girişim, özellikle non-refoulement ilkesine (bireylerin ciddi zarar görebilecekleri ülkelere sınır dışı edilmesini engelleyen ilke) dayanan AİHM kararlarının, ulusal hükümetlerin güvenlik ve göç politikalarını kısıtladığını ileri sürmektedir. Mektubu imzalayan ülkeler, daha esnek sınır dışı politikaları talep ederek, ulusal çıkarlarını insan hakları yükümlülüklerinin önüne koyma eğilimindedir. Bu yaklaşım, Danimarka’nın “sıfır sığınmacı” politikası ve 2021’de yürürlüğe giren, sığınma başvurularının yurtdışında (örneğin, üçüncü ülkelerde) işlenmesini sağlayan yasasıyla uyumludur. Avrupa Komisyonu’nun da bu tür dışsallaştırma politikalarına yönelik tutumunun yumuşaması, AB içinde göçmen karşıtı politikaların güç kazandığını göstermektedir.
İnsan hakları örgütleri, özellikle İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve belgesiz göçmenlerin haklarını savunan Brüksel merkezli PICUM (Belgesiz Göçmenler Konusunda Uluslararası İşbirliği Platformu), bu mektubu hukukun üstünlüğü ve insan haklarına yönelik bir tehdit olarak nitelendirmektedir. HRW’den Judith Sunderland, mektubu “haksız ve tehlikeli bir saldırı” olarak tanımlarken, AİHM’nin tüm Avrupa vatandaşlarını korumak için var olduğunu ve ulusal hükümetlerin yetkilerine saygı göstererek çalıştığını vurgulamıştır. PICUM’dan Silvia Carta ise, mektubu “crimmigration” (göç ve suçun birleştirilmesi) kavramının bir örneği olarak nitelendirerek, bu girişimin göçmenleri suçla ilişkilendirerek siyasi kazanç sağlamayı amaçladığını belirtmiştir. Carta, hükümetlerin halkın güvenliğini gerçekten önemsemesi durumunda, refah sistemlerini zayıflatmak yerine sosyal hizmetlere ve bakıma yatırım yapması gerektiğini savunmuştur. Bu eleştiriler, Avrupa’da popülist ve güvenlik odaklı söylemlerin yükselişiyle bağlantılıdır.
Devletler, uluslararası kurumların otoritesini yalnızca kendi çıkarlarıyla uyumlu olduğu sürece kabul etme eğilimindedir. Danimarka’nın AİHM’ye yönelik eleştirisi, ulusal egemenlik ve güvenlik kaygılarının, liberal uluslararası düzenin temel taşlarından biri olan insan hakları rejimine üstün gelmeye çalıştığını göstermektedir. Dokuz AB ülkesinin bu girişimi, ulusal çıkarları uluslararası hukuk normlarının önüne koyma çabası olarak değerlendirilebilecektir. Bu, devletlerin, uluslararası kurumların bağlayıcılığını sorgulayarak kendi çıkarlarını koruma eğilimini yansıtmaktadır.
Uluslararası düzen insan hakları ve hukukun üstünlüğünü evrensel normlar olarak savunurken, Avrupa’da yükselen popülist hareketler bu normları sorgulamaktadır. Danimarka’nın “sıfır sığınmacı” politikası ve mektubu, popülist söylemlerle desteklenen göçmen karşıtı politikaların bir yansımasıdır. “Crimmigration” kavramı, göçmenlerin suçla ilişkilendirilerek siyasi olarak günah keçisi ilan edildiğini göstermektedir. Bu, Avrupa’da toplumsal kutuplaşmayı artırabilecek ve insan hakları normlarının erozyonuna yol açabilecektir.
Avrupa Komisyonu’nun, geçmişte Danimarka’nın yurtdışında sığınma başvurusu işleme önerilerini Cenevre Sözleşmesi’ne aykırı bulmasına rağmen, şimdi benzer politikaları desteklemeye başlaması, AB’nin göç politikalarında daha katı bir çizgiye kaydığını göstermektedir. Bu değişim, AB ülkelerinin iç siyasi baskılar ve popülist hareketlerin etkisiyle, insan hakları yükümlülüklerini ikinci plana atabileceğini ortaya koymaktadır. Bu durum, uluslararası hukuk normlarının uygulanabilirliğine yönelik daha geniş bir sorgulamayı tetikleyebilecektir.
Danimarka öncülüğünde yazılmış olan bu mektup, AİHM’nin otoritesine doğrudan bir meydan okuma olarak görülebilecektir. Avrupa’nın önde gelen demokrasilerinin, mahkemenin kararlarını ulusal çıkarlarına aykırı bulduğunda sorgulaması, AİHM’nin meşruiyetini ve Avrupa’daki insan hakları rejiminin güvenilirliğini zedeleme riski taşımkatadır. Bu, özellikle otoriter eğilimlerin yükseldiği bir dönemde, küresel insan hakları normlarının zayıflamasına yol açabilecektir.
Mektup[1], hukukun ve insan haklarının üstünlüğünü savunanların, işlerine gelmediğinde bu ilkeleri nasıl göz ardı edebildiklerinin bir kanıtıdır. Söz konusu mektup, bu çelişkiyi açıkça ortaya koymaktadır. Avrupa’da insan hakları ve hukukun üstünlüğünü savunan ülkeler, AİHM’yi eleştirerek, kendi ulusal çıkarları (özellikle göçmen politikaları) söz konusu olduğunda bu ilkelerden taviz verebileceklerini göstermektedir. Bu durum, uluslararası ilişkilerde “çifte standart” eleştirisini güçlendirmektedir. Avrupa’nın önde gelen demokrasilerinden biri olması gereken ancak demokratik değerlerin korunması bağlamında akıllarda soru işretleri oluşmasına neden olan, kutsal kitapların yakılması konusunda somut adımlar atamayan Danimarka’nın, AİHM’nin otoritesini sorgulaması, insan hakları rejiminin evrenselliği ve tarafsızlığı konusunda ciddi kuşkular yaratmaktadır. Bu çifte standart, diğer devletlerin de uluslararası hukuk normlarını seçici bir şekilde uygulamasına zemin hazırlayabilecektir.
AİHM’ye yönelik ileri sürülen eleştiriler, uluslararası insan hakları rejiminin meşruiyetine yönelik daha geniş bir sorgulamanın parçasıdır. Avrupa’nın önde gelen demokrasilerinin AİHM’yi sorgulaması, diğer devletlerin de benzer şekilde uluslararası kurumların otoritesine meydan okumasını cesaretlendirebilecektir. Bu, özellikle otoriter rejimlerin yükseldiği bir dönemde, küresel insan hakları normlarının uygulanabilirliğine tehdit oluşturabilecektir.
Danimarka ve diğer AB ülkelerinin bu girişimi, AB’nin insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusundaki küresel liderlik iddiasını zayıflatmaktadır. Avrupa, insan hakları savunuculuğunu dış politikasında bir yumuşak güç unsuru olarak kullanırken, bu tür çelişkiler, AB’nin küresel itibarına zarar verebilecektir.
Mektup, AB içinde göçmen politikalarının daha katı bir yöne evrilmesi gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Üçüncü ülkelerde sığınma başvurusu işleme gibi politikaların yaygınlaşması, Cenevre Sözleşmesi gibi uluslararası hukuk normlarıyla çatışabilecek ve küresel mülteci rejimini yeniden şekillendirebilecektir.
Sığınmacılara yönelik sert politikalarıyla ön plana çıkan Yunanistan’ın ise listede yer almaması şaşırtıcıdır. Ancak, Yunanistan, 28 Mayıs 2025 tarihinde, reddedilen sığınmacılar için daha sert cezalar getiren ve ülkelerine geri dönüşleri hızlandırmayı amaçlayan yeni bir yasa tasarısı hazırladığını duyurdu. Başbakan Kyriakos Mitsotakis, yasa dışı yollarla ülkeye giren veya sığınma başvurusu reddedilenlerin daha ağır cezalarla karşılaşacağını belirtti. Yasa tasarısı, geri dönüş süreçlerini daha etkili ve adil bir mekanizmayla hızlandırmayı hedefliyor ve parlamentonun onayı gerekmektedir[2]. Yunanistan’ın bu yeni yasa tasarısı, Danimarka ve İtalya öncülüğünde 9 Avrupa ülkesinin liderleri tarafından imzalanan 22 Mayıs 2025 tarihli mektupla doğrudan bağlantılıdır. Yunanistan’ın yasa tasarısı, bu mektubun ruhuna uygun olarak, sığınmacı politikalarını sıkılaştırma ve geri dönüşleri hızlandırma hedefiyle örtüşmektedir.
Hatırlanacağı gibi, sığınmacıların teknelerini alabora etmişler[3], açıkça insan haklarını ihlâl etmişlerdir. Bu gelişmeler karşısında AB defalarca uyarılarda bulunduysa da somut yaptırımlar uygulanmamıştır.
Danimarka öncülüğündeki mektup, Avrupa’da insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin, ulusal çıkarlar ve popülist politikalar karşısında ne kadar kırılgan olabileceğini ortaya koymaktadır. Uluslararası düzenin temel taşlarından biri olan insan hakları anlayışının, devletlerin realist çıkarları karşısında erozyona uğradığını göstermektedir. Danimarka ve diğer AB ülkelerinin AİHM’ye yönelik eleştirileri, Avrupa’nın insan hakları rejimini yeniden şekillendirme çabalarının bir parçası olarak izlenmelidir. Bu süreç, küresel insan hakları normlarının uygulanabilirliğine ve AB’nin küresel liderlik iddiasına ciddi etkiler yaratabilecektir. Avrupa Konseyi ve AİHM, bu meydan okumaya karşı bağımsızlığını ve otoritesini koruyarak yanıt vermelidir. Ancak, devletlerin ulusal çıkarlarını insan hakları normlarının önüne koyma eğilimi, uluslararası hukuk rejiminin geleceği açısından endişe vericidir. Bu durum, insan hakları savunucularının, hükümetlerin ve uluslararası toplumun, evrensel normları koruma konusunda daha fazla çaba göstermesi gerektiğini göstermektedir.
*Görsel: Yazar tarafından yapay zeka ile üretilmiştir.
[2] “Greece Drafts Tougher Law For Rejected Asylum Seekers, PM Says,” Reuters, 28 Mayıs 2025, https://www.reuters.com/world/greece-drafts-tougher-law-rejected-asylum-seekers-pm-says-2025-05-28/.
[3] Gülsüm İncekaya, “Yunanistan’ın Mültecilere Uyguladığı Şiddet İnsan Hakları İhlâlidir,” Anadolu Ajansı, 4 Mart 2020, https://www.aa.com.tr/tr/siginmacilar-avrupa-yolunda/yunanistanin-multecilere-uyguladigi-siddet-insan-haklari-ihlalidir/1754021.
© 2009-2025 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır
Henüz Yorum Yapılmamış.
-
BREXİT SÜRECİ YÜRÜYOR AMA İNGİLTERE AVRUPA'DAN ÇIKMAK İSTEMİYOR
Hazel ÇAĞAN ELBİR 07.02.2018 -
AB – ORTA ASYA DEVLETLERİ ZİRVESİNDEN GERİYE KALANLAR
Hazel ÇAĞAN ELBİR 11.04.2025 -
KUZEY AVRUPA’DA NEO-NAZİ AKIMININ GÜÇ KAZANMASI
Hazel ÇAĞAN ELBİR 17.09.2018 -
DOKUZ AVRUPA DEVLETİ’NDEN AİHM’E YÖNELİK ELEŞTİRİLER: “SINIRDIŞI ETMELER” ESNEK HALE GELSİN
Hazel ÇAĞAN ELBİR 30.05.2025 -
AVRUPA AĞZINDAN KAÇIRIYOR: AVRUPA HER ZAMAN HRİSTİYAN
Hazel ÇAĞAN ELBİR 03.05.2019
-
YUNANİSTAN DIŞİŞLERİ BAKANI DENDİAS DOĞU EGE ADALARI VE ONİKİ ADALAR'IN ASKERDEN ARINDIRILMIŞ STATÜSÜNÜ KABUL ETTİ
Teoman Ertuğrul TULUN 24.03.2022 -
BREXİT SONRASI: GERÇEK BİR KAROLENJ AVRUPA BİRLİĞİNİN AYAK SESLERİ
Teoman Ertuğrul TULUN 22.03.2019 -
SEMBOLİK ZAFERLE SOMUT GERÇEKLER ARASINDA: ‘DIVEST TURKEY’ KAMPANYASI
Sean Patrick SMYTH 15.06.2017 -
KİTAP ANALİZİ: LEGISLATING REALITY AND POLITICIZING HISTORY
Sean Patrick SMYTH 23.05.2017 -
NAZİLERİN YAHUDİ SOYKIRIMI PROVASI, YÜZYILIN İLK SİSTEMATİK TOPLU KATLİAMI - KARA KITANIN KANLI BÖLGESİ: NAMİBYA
Hazel ÇAĞAN ELBİR 27.06.2016
-
THE ARMENIAN QUESTION - BASIC KNOWLEDGE AND DOCUMENTATION -
THE TRUTH WILL OUT -
RADİKAL ERMENİ UNSURLARCA GERÇEKLEŞTİRİLEN MEZALİMLER VE VANDALİZM -
PATRIOTISM PERVERTED -
MEN ARE LIKE THAT -
BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN BORU HATTININ YAŞANAN TARİHİ -
INTERNATIONAL SCHOLARS ON THE EVENTS OF 1915 -
FAKE PHOTOS AND THE ARMENIAN PROPAGANDA -
ERMENİ PROPAGANDASI VE SAHTE RESİMLER -
A Letter From Japan - Strategically Mum: The Silence of the Armenians -
Japonya'dan Bir Mektup - Stratejik Suskunluk: Ermenilerin Sessizliği -
Anastas Mikoyan: Confessions of an Armenian Bolshevik -
Sovyet Sonrası Ukrayna’da Devlet, Toplum ve Siyaset - Değişen Dinamikler, Dönüşen Kimlikler -
Ermeni Sorunuyla İlgili İngiliz Belgeleri (1912-1923) - British Documents on Armenian Question (1912-1923) -
Turkish-Russian Academics: A Historical Study on the Caucasus -
Gürcistan'daki Müslüman Topluluklar: Azınlık Hakları, Kimlik, Siyaset -
Armenian Diaspora: Diaspora, State and the Imagination of the Republic of Armenia -
ERMENİ SORUNU - TEMEL BİLGİ VE BELGELER (2. BASKI)
-
"TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI" BAŞLIKLI KONFERANS